aslında yazımı sadece yukarıdaki kelime kalacak şekilde bırakıp sonlandırmak isterdim. ama kim ne bilsin, o kelimenin bambaşka, derin anlamlarının olduğunu bende...
garip değil mi? hepimiz bu sözlüğün birer üyesiyiz. yazıyor, çiziyor, okuyoruz... bazılarımız sözlüğe yararlı olmak adına gammaz oluyor. hatalı entryleri düzeltilmesi için moderatör kontrolüne yolluyor. bunu yaparken tek amacı, o entrynin formata uygun hale getirilmesini sağlamak. entryyi görüyor ve "bu ne lan?" diyor. gammazlıyor. ama bilmiyor ki, o kelimenin aslında tam da yazmak istediğim, bir dünya yazının tam manasıyla özeti olduğunu. nereden bilsin? gammazlarken de amacı; yazarın kalbini kırmak değil. görevini yapıyor bir şekilde. ama belki o entry silinince yazar üzülecek. şimdi; gammaz mı, yoksa yazar, formata aykırı entry girdiği için mi kötü oluyor?
acı-tatlı değil mi? yeni evime taşındığım günden beri uyku düzenim değişti. her gece 2 veya 3'te yatıp sabah 9'da uyanan ben(ki ikinci öğretim öğrencisiyim) artık sabah 6'da yatıp öğle 1 veya 2 gibi uyanıyorum. şu an saat 04:04. az önce babanın ölmesi başlığında bir entry okudum ve günlerdir içimde olan saçmasapan(?) korkuyla tekrar yüzleştim. hiç olmadık anda içime "ya annem, babam ölürse?" diye düşen korku yüzünden, olur olmaz saatlerde annemi arayıp "nasılsınız?" diyor, kapatırken "seni seviyorum, babama selam söyle" diyorum. babamı da aramak birebir konuşmak isterdim ama alışkın değilim onunla duygusal konuşmaya. daha doğrusu pek fazla paylaşımımız olduğu bile söylenemez. ama ilişkimiz iyidir yine de. "alo! baba nasılsın? ben de iyiyim. ya benim param bitti. tamam alırım hafta içi." bir sonraki aya kadar yeter mi bu konuşma? yetmez tabii ki. bana da yetmiyor. bazen sırf aramış olmak, sesini duymak için arıyorum: "alo! baba nasılsın? ben de iyiyim. işler nasıl gidiyor?(saçmalıyorum mütemadiyen) kardeşim falan? yok hayır param bitmedi. öylesine aradım. tamam görüşürüz." olmuyor işte. onu sevdiğimi söyleyemiyorum. söyleyemeyeceğim de hiç bir zaman. ama ona bir şey olursa en çok üzülenin ben olacağıma adımın üstüne yemin bile edebilirim. hayır, bir şey değil duygusuz olduğumu sandıklarından normal karşılamıyorlar biliyorum. çünkü duygularını belli eden/edebilen birisi değilim. hal böyle olunca paraya sıkıştığımı veya bir derdim olduğunu falan düşünüyorlar muhtemelen. çok dağıttım konuyu, toparlıyorum hemen.
buruk değil mi? babanın ölmesi başlığındaki o entry nedeniyle yazdım bu entryyi. hiç kimse söylemesin bana beni anladıklarını diyor yazar. yaşamadan anlayamazmış insan... üzülüyorsun, kendini onun yerine koymaya çalışıyorsun. onun üzüntüsünü hayal bile edemiyorsun. gözlerin doluyor, konuşamıyorsun. üzüntünü paylaşmak istiyorsun yazarla ama yarasını deşmek istemiyorsun. boğazında düğümleniyor kelimeler deyimi cuk oturuyor bulunduğun duruma. için burkuluyor.
hayat? garip, acı-tatlı, buruk... hayatı tanımlamak koskocaman bir yalan aslında. o sırada ne hissediyorsan hayat öyle geliyor sana göre.
ama aslında hayat; onu, içinde bulunduğun duruma göre nitelendirmek değil, tanım yapma çabalarının tümüne verilen isim değil midir?