çalışmadığı ender zamanlarda, kahvaltıyı hazırlayıp biraz atıştırdıktan sonra, elinde ki çay bardağını karıştırarak odama gelirdi. uyanana kadar ses tonunu ve gürültü seviyesini asla arttırmazdı. öyle apar topar, birden bire uyandırmaları sevmezdi, belkide bana kıyamazdı.
bekleyişi çok uzun sürünce, yaratıcılıktan nasibini almamış, buna rağmen bana çok sevimli gelen şakalar yapardı. ama benim top atsan uyanmaz bünyem, bu şakalara da bağımlılık kazanmıştı. kalkışlarımın tek sebebi, "yeter artık, yorulmasın kadıncağız, iki saattir başımda" düşüncesinin beynimi tırmalamasıydı. sanırım annem de bu düşüncenin farkındaydı ki, uyanma işlemini benim vicdanıma bırakıyordu.
bu aralar dikkatimi çekti, ev arkadaşımı uyandırırken ne kadar sabırsız olduğum, gereksiz sinir yaptığım. kalkmadığı her saniyeyi zehir ediyorum. ağır ağır, anlaşılmayacak bir ses tonuyla konuşması, baygın baygın bakması iyice sinir edince "s.çarım lan ne kaldırıcam" moduna giriyorum. sonra annemin ne kadar sabırlı olduğu geliyor aklıma, o kadar zaman başımda bekler, gıkını bile çıkarmazdı. nasıl dayanır ki insan buna, peygamber sabrı varmış kadında vallahi.