Basit cümleler yazıyorum, herkesin kurabileceği türden hani. Anlatılabilecek bütün tariflerle süslenmişti yaşanmış, yaşanacak olan her şey. Ne çekilen acı farklıydı, ne boşluğun matemi. Basittik işte, hayat böyleydi. Ve şimdiye kadar söylenebilecek her şeyin söylendiğini vuruyordu saatler. Zaman geçiyor kelimeler bitiyordu her saniyede.
Yazıyorduk oysa, okuyorduk... en önemlisi konuşuyorduk. Kelimeler nasıl biterdi?
Beyin susturucu takılmış bir silah artık; er geç patlayacak.
"Bil ki her şey midemi bulandırıyor benim" diye başlamak istiyorum söze; bütün içimi kusmak istiyorum. Yapamıyorum! Yapamıyorum çünkü korkuyorum. Sevimsiz olmaktan, nefret dolu gözükmekten, sevilmemekten!
Öyle değil miyim?
iki yüzlü duvarlarımla kendime bir bahçe yaratıyorum. Çiçeklerin hepsi plastik. Renkleri atacak kısa zamanda. Ve ben tekrar uyanacağım uykulara.
Sürekli bir döngü;
kendini kandır-düşün-keşfet-boom-kendini kandır-düşün-keşfet-boom-kendini kandır-düşün...
ölüyorum; keşfettiğim her şey bir kelime oyunuymuş meğer. Gözlerim renkten düşüyor, gözlerimin rengi gidiyor. ne varsa bana ait sandığım hepsi O'nun. en azından içim rahat, bunu biliyorum. O'na dönüyorum.
sıramı savdım
denizi gördüm
toprağı gördüm
acıyı gömdüm
ve çıkan o ses; her şeyi anlatıyordu aslında.
Sıramı savdım
Çiçeği gördüm
Taşı gördüm
Rengi gömdüm
Hiç kimse farkında değil, bu rengi hiç sevmiyorum.