uzun bir yolculuk hikayesidir.başlangıçta her şey aynıdır ta ki yollar ayrılana kadar;birinin yolculuğu herşey yoktur ile biter diğerinin ise her şey vardır ile yeniden başlar.biz okuyanlar içinse durum daha gariptir soru şudur acaba ben bu yolculuğa başladım mı ya da yolculuğun neresindeyim.
peki yolculuk nedir?.yolculuk iki anti kahramanımız ve bizim için galiba kendimizi bulma arayışıdır.
hayatı sorgularken iyi kötü herşeyi görmeye çabalama ve en sonunda kendine taraf belirleme keskin hatlarla.bir saplantıya doğru sürüklenmek onu bile bile hatta isteye isteye.herşeyi aslında bilmek ama kendi saplantılarından da vazgeçmemek.ve sonunda zihinsel ölüme adım adım yaklaşmak.ama yollar ayrılır işte.dayanamaz biri bile bile saplantılarının kurbanı olmaya ve ayrılır yolculuktan.herkes daha da yalnızdır artık.ve herkes yalnız ölecektir her şey yok diye ya da her şey var diye.
kimi yazarlar bu romanın "arabesk" bir halde okunmaması gerektiğini söylese de insanı daha da kötü bir boşluğa sürükleyeceğinden bahsetse de aslında o bahsedilen "boşluktan" ne kadar çok şeyin çıkarılabileceğini bizzat okuduğunuzda göreceksiniz.ve belki de kafası atıp da size kinyas ya da kayraya benzemek isteyenlerin halini anlamada o kadar yardımcı olacak bir eser ki hemen aklınıza bu hikaye gelecek.aklınızda ve sözlükte de çokça bahsedilen o aforizmalar kıyısından köşesinden kendisini size hatırlatacaktır.
biraz da biz kitaptan alıntı yapıp entryimizi bitirelim.
güneş tamamen gömüldüğünde kinyas ve ben moctar'ı alıp sahile götürdük.okyanus bildiğimiz en büyük mezarlıktı.medcezirse bu mezarlığın bekçisi.
kayra bir gün bana mutsuzluğuna hiçbir çare aramıyorsun demişti.ve en büyük acının kendininkinin olduğunu düşünüyorsun.dünyadan haberi olmayan bütün geri zekalılar gibi.
insanlar dedim fısıldayarak.taşırlar insanları.kundaktayken,tabuttayken.hep taşıyacak birileri olur.bazıları dostluktan,bazıları cepteki paradan,bazıları da içinde bulundukları sistem bir gün onlara da taşınma sırasının geleceğini söylediği için taşırlar insanı...
ben hiçbir şey aramıyorum ve beklemiyorum.sadece duruyorum.kaçanı da durduruyorum.durun diyorum.gitmenize gerek yok.onlar size gelirler.
deniz adama kendisini ölümsüz hissettirir.ve ingiliz kibiri burdan gelir.
güney amerikanın tek bir açıklaması vardır.bütün bu insanlar bu ırk aslında iki kandan gelir.anneleri kızılderili.babaları ispanyol.kendileri de iki kanın arasında kaybolmuş,doğumları istenmeyen çocuklar.tecavüz çocuklarının torunları.
yalan ancak ayrıntılarla gerçek olur.
emek.sermaye.bölmüşler kendilerince dünyayı ikiye.biri diğeri olmadan yaşayamayan iki ayrı sürü.eğer kabul edersen hayatı geldiği gibi,bulursun kendini cephelerden birinin içinde.kafanı kaldırsan göreceksin hepsinin kuru gürültü olduğunu.
oksijenin kendisi uyuşturucu.öyle bağımlısı olmuşuz ki birkaç dakika eksikliği öldürüyor.
ne yapmak istediğini bilmiyorsan,ne yapmamak istediğini düşün.
afrikan'yı anlamak için dört rengi bilmek yeter.sarı!sıcağın rengidir.yeşil!her yeri kuşatmış olan ormanın rengi.siyah!karşında oturan benim derinin rengi.ve kırmızı!üzerinde oturduğunuz toprağın sahibi olabilmek uğruna dökülmüş kanın rengi.
içi ne kadar doldurulursa doldurulsun yine de hafiftir hayat.çünkü altı deliktir.delikse ölümdür.bütün kazançlar bu delikten kayıp gider.
pollyanna,benim yanımda eroinman bir orospu kadar umutsuz kalırdı.
çünkü işlerin önemi artınca verdikleri acı da büyüyordu.bunu sadece annem değil,hepimiz öğrenmiştik.sıradanlıktan geçiyordu kurtuluşumuz.ilk seçimde iktidardaki partiye oy vermeye yemin ettim o an.yığının içinde olmalıydım.sıcak tutardı!
mutlu olmanın ilk yolu taklidini yapmaktan geçer!
ölmeye hepimiz mecburuz!kolaysa yaşamaya mecbur ol!