ortaokul yılları falan.. bir kaç sokak aşağıda sürekli karşılaştığım, bakıştığım iki tane kız var. her geçtiğimde onlar bana bakar, ben onlara. uzunca bir süre bu şekilde bakışmalar vs.
bir gün annem fırına mı ne yollamış beni, hava yağmurlu, elimde ekmek poşeti ıslanmamak için hızlı hızlı gidiyorum. kızlardan biri arkamdan seslendi "bakar mısın" diye.
döndüm arkamı, kafam önde eğik, saçlar ıslanmış falan, tam bir embesil modunda. bir yandan da üşür gibi yapıyorum, şekil yapalım diye. ben diyorum abi bütün çocuklar salak olur diye. üşüsen ne olacak mınakoyim, girip koynuna seni mi ısıtacak?
neyse konumuza dönelim.. aramızda ahanda şöyle bir muhabbet geçti;
+ selam. ya ben senden hoşlanıyorum da..
- haa öyle mi. şey eee kem küm.. (tam özgüveni toplayıp konuya gireceğim)
+ ama şurdaki arkadaşta senden hoşlanıyor o da çıkma teklif ediyor sana.. (yuh amk. yirmili yaşlarda olsam götüm tavan yapar ama o an göt gibi kalıyorsun orda)
- hadi ya. ee o zaman ne yapacağız ki?
+ işte bilmiyorum. seçmen gerekecek sanırım. (sanki kavun alıyoruz amk. gel koklayayım dibini deseymişim keşke)
- (şöyle bir kafayı uzattım arkadaşı bi evin merdiveninde oturuyor, üstü kapalı ohh yağmur yok bir şey yok, ben ıslanmışım zaten yağmur yağıyor ahmak ıslatan cinsinden) tamam o zaman sen ol. (aynen böyle dedim lan. sen ol. sen ol ne demek mınakoyim yaa, ne salakmışım)
+ tamam. ihihihih. ben arkadaşa söylerim, o da üzülmesin artık. (öyle bir şeyler zırvalayıp koşarak gitmişti)
aşk dediğin fedakarlık gerektirir aga. ne öyle yağmurda kızı yollamışsın, kendin orda kuru kuru oturmaca. al işte kalırsın öyle avucun boş.
bu kızla da, bir kaç hafta boyunca, o benim mahalleme gelip ordan geçmece, ben ordan bisikletle tur atmaca, arada oturup muhabbet etmece falan gibi fırtınalı bir aşkımız olmuştu. aklıma geldikçe hala sol yanım sızlar *