insan ruhu en çok gerçekliğe ulaşmaktan zevk alır. bu yaşlarda yolda bulunan her mantıklı bilgi, her akla yatan fikir gerçek gibi algılanır. etraftan elde edilen malumat bir nevi hard disk hükmünde olan bilinçaltında toplanır. bunları yaparken hep bazı duygular ön plandadır: sevilmek, değer verilmek, kabul görmek...vb. örnek alınan kişilerin ya da değer verilen insanların verdiği bilgiler araştırmaya gerek duymadan benimsenebilir. şüphe insanın içinde illa olması gereken bir duygudur. bu duygu gerçeklere ulaşmayı kolaylaştırır. şüphelerin hangi bilgilerle izale edildiğine bakarak insanın verdiği kararların yönünü anlayabiliriz. iman kolay elde edilebilecek birşey değildir zannımca... herşeyi bırakalım her bilgiyi, her şüpheyi, aklımıza dokunan her hareketi, bir şey var ki, kimse onun varlığını maddeten ispatlayamadığı halde o insanın içinde bir yerlerde fonksiyonunu eda ediyor ve diyor ki "sana lazım olan bilgi dışarda değil, içinde. ne kadar ararsan ara, beni buraya yerleştiren ve senin de çok muhtaç olduğun yaratıcın, önce beni farketmeden, sana mutmain bir kalp, huzur ve emniyeti vermeyecek. kıvranıp duracaksın. bul beni, beni ara." insan o yaşlarda türlü türlü şeyler düşünür, belki ateist olur, belki olmaz, ama arayışı uzun yıllar devam eder. etraftaki insanlara bakıp yaşayışına karar veren biri islamın bu kadar kötü örneklerle temsil edildiği bir zamanda farklı mülahazalar edinebilir. bu durumda onlara üzülmek ya da kızmak yerine, temsil etme noktasında zayıf olan kendime sitem etmeyi tercih ederim.