sustum ki konuşacak kimse yok
bıçak gibi keskin rüzgar
ve içim kanıyor sustuklarımın ağırlığından
üzerimde kocaman bir yük gibi duruyor zaman
geçmiyor.
aynalarla konuşmak fayda etmiyor bazı zamanlarda
eğer tanımıyorsan gördüğünü.
yükselen ben değilim bak alçalan duvarlar
denmişleri diyoruz tekrar ve tek-rar
üstümde soluk benizli bir ışık
ve görmeme izin vermiyor gerçekleri
bu aydınlık
günahlar, alınmış ahlar
ah gibi tıslıyor dudakarımdan yaşam
yüzümde gözyaşlarından oluşmuş ince halkalar
ve oluşan yollarda giden ince bir kervan
deve yükü gibi, çöllerimden geçiyor.
sustuklarım demiş miydim?
konuşacaklarım da değiştirmeyecek hiçbir şeyi
kelime oyunlarında bulurken
kimileri,
kimileri antik acılar satıyor bazı çarşılarda
ve olabildiğince kapalı çarşılar
tütün kokuyor.
yol alıyor baharatların yolundan
ipeğe geçen bir tırtılla.
gökyüzü kapalı kutu
gök-yüz-mek
sınırları zorluyor kemikler
ve kemikler köpekler için bulunmayan nimet.
sabitler, sünger misali
içiyor bütün denklemleri
hepsinin nedeni bir sabit
sabit ki,
her şeyden mütevellit.
sakın yaklaşma bana!
yaklaşımın yanlış, düşüncen yanlış
yanlı bir oyunun yanlış bir piyonusun
ne ne istediğini, ne ne olduğunu biliyorsun.
sadece basit bir piyonsun
satrançla karışık dama oyununda.
üzerinden atladıkların elbet bir gün takılacak hafızana.
sıçramasın, değmesin
yağlı boya.