öncelikle (bkz: intihar)... ne demiş sevgili insanlar bu başlıkta; yok aciz insanlar, yok kendine saygısı olmayan insanlar, yok psikopat, yok aptal, yok yok yok. abuk subuk genellemelerle bu intihar eden insanlara ithamlarda bulunmuşlar, peki neden? çünkü insan en iyi yapmadığı şeylerle ilgili tespitte bulunur. e malum burada entry yazdıklarına göre de hala hayatta oldukları için, intihar denen şeyi kafalarında tasarladıkları gibi yazarlar ve bu eylemi gerçekleştiren insanlara kafalarına göre etiket yapıştırabilirler. ama bunun böyle olmadığını en iyi bir arkadaşınız intihar ettiğinde idrak edersiniz.
intihar eden insan, hakkında çok fazla genelleme ve sallamaların yapıldığı insandır. evet insandır, en nihayetinde insan...
peki böyle midir gerçekten bu insan, böyle aciz, böyle çaresiz; kesinlikle değildir. çünkü ben birini tanıdım onlardan ve arkadaşımdı beş senelik arkadaş ki; onu tanımlamaya yeter bu süre. zamanında birlikte gülersiniz, birlikte ağlarsınız, kimi insan arkadaşını olmayan sevgilisi, kimi insansa olmayan babası yerine koyar, kimi olmayan annesi, kimi olmayan kardeşi vs. vs. boşluklar doldurulur, sırlar paylaşılır, işte böyle güzel bir olaydır arkadaşlık. sonra bir gün gelir arkadaşınızla bir konu da ama herhangi bir konuda çelişip ters düşersiniz. bir daha da onu aramaya dahi gerek duymazsınız.
ama bir tarafınız onunladır, hep duyarsınız bırakıp gittiğiniz o şehirde kalan arkadaşınızın yaptıklarını başka arkadaşlardan, kimi zaman kafasına esmiş gitmiştir başka şehirlere, kimi zaman sağda solda olay çıkartmıştır, kimi zaman eski sevgililerin peşi sıra sürüklenmiştir. derdini dinlemeye tekrar görüşmeye gerek duyulmaz, "bana kattığı bir şey yok ki artık" mantığıyla bakılır. taki bir gün yaşadığınız şehirde karşınıza çıkıncaya dek.
işte ben de böylece ikinci kez karşılaştım arkadaşımla, ikinci kez tanışmış gibi sanki. bir öğrenci lokantasında bol ekmek, az çorbayla karnını doyurmaya çalışıyordu. "ne işin var burda" diye sormadım bile gerek yoktu çünkü, ne zaman nerede olacağı belli olmazdı. hiç bir şey yokmuş gibi kaldığımız yerden olmasa da, eskisi kadar sıcak olmasa da bir şekilde devam ettik muhabbetimize. evlere gidildi, evlerde kalındı, eskiler anıldı, sonra yine eski hale dönüldü. melankolik, depresif, asabi hallerden bıkıldı. "görüşürüz" dendi. bir daha görüşmemek üzere.
ve bir ay sonra alındı haberi, doğduğumuz yere, bıraktığım, ama bir tarafımın da hep orada olduğu şehire gitmiş,uzun bir aradan sonra gitmediği evine gitmiş, kapısının önüne çıkmış, kim bilir belki de son kez gökyüzüne bakmıştır, belki ilk kez solur gibi çekmiştir havayı, hani şu hep sorun çıkaran ciğerlerine, belki seviştiği kızları düşünmüştür son kez, belki de hayal meyal hatırladığı babasının yanına gidip gitmeyeceğini, ya da ne bileyim işte; belki de birlikte marinanın çimenlerine yayılıp denize karşı içtiğimiz köpeköldürenleri düşünmüştür ya da sevdiği bir şarkının solosunu son kez geçirmiştir aklından...
çıktı kapının önüne hakan, silahı dayadı kafasına ve tek kurşunla kısa hayatına son verdi. hiç kimseye sormadan öylece çekip gitti. geride ne bir not, ne bir söz, ne de arkadaşlarına bu dünyadan bıkkınlığını belirten bir sır... dedim ya işte öylece gitti... hiç unutmam bir gün yine böyle içerken bir şarkı istemişti hakan benden o şarkının sözleri gelir hep aklıma bir de onu anınca;
vazgeçtim bu dünyadan, tek ölüm paklar beni
değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez
...
vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama
seni yalnız komak var, o koyuyor adama...
bir ay önce onu öyle bırakmasaydım, dertleşmeye çalışsaydım bu durum değişir miydi? onu biraz tanıyorsam tabi ki hayır. ama ben de kalan bu sızı, elinden geleni yapamamanın bıraktığı vicdanımdaki sızı belki olmazdı. hem zaten elimden geleni de yapardım buna eminim. şimdi ne zaman hatırlasam adını, yüzünü ya da yaptıklarımızı, hep kaşınır o yara, kanar, sonra da sızlar işte bir arkadaşın intihar etmesi böyle bir şeydir.