Ölüm üzerine...
Kabullenebilecek kadar güçlü hissediyorum hayatta pek çok şeyi, başkalarının kabullenemediği:
"Kaybetmeyi en hırslanılan bir iddaayı, terk edilmeyi, aldatılmayı, beş kuruşsuz ve aç kalmayı, hastalanmayı..."
Ama kabullenemiyorum bu "ölüm" denilen illeti. Aklım hiç almıyor işte, küçüklüğümden beri...Ölenin ardında miras kalan o yıkıcı hasreti, elden hiçbirşey gelmezliği...Çaresizliği...
Önce ben ölmek istiyorum.
Tüm sevdiklerimden, ve hatta sevmediklerimden de önce!
"Bütün dertlerin bittiği yere gideceğiz diye dertlenmenin budalalık olduğunu ve vakti geldiğinde hayat sofrasından, karnı doymuş bir davetli gibi kalkıp gidebilmek gerektiğini" düşünüyorum kendi gidişim için, Montaigne gibi.
Ama hazmedemiyorum başkalarının gidişlerini...Bu "önce "ben" cilik" aceleciliği, tamamen bir bencillik, farkındayım ama sadece bu konuda bu denli güçsüz ve acıdan kaçacak kadar bencilim işte. ...
Bugün varsın,
Seviyorsun ve sevdiriyorsun çevrendekilere kendini,
Nefes alıp veriyorsun, gülüp ağlıyorsun.
Tartışıyorsun işler istediğin gibi gitmediğinde, mücadele ediyorsun.
Ve kanlı canlısın tüm bunlar olurken.
Hatta öyle canlısın ki, belki pespembe yanakların?