aslında müthiş birşeydir. o içinde yaramaz çocuklar yaşayan çok katlı bir apartman gibidir. insan onun katlarında yükselmelidir.
habire "hep bana hep bana" deyip duran, eteğinden çekiştiren bodrum kat sakinlerinin istek ve arzuları bitip tükenmez. insanın en büyük yanılgısı da o çılgınca isteyen nefsin afet gibi isteklerini susturabilmek için o obur duygularını doyurması gerektiğini zannetmesidir.
bu egosantrik duygular, istiyorum, istiyorum diye homurdandıkça onları besleyen insan farkına varmadan onları daha azgın bir canavar haline dönüştürüyor. o mağara adamları nasıl oluşuyor, işte aynen böyle.
nefsinin kötülüğü emreden isteklerine boyun eğen insanlar, bunalımların kucağında, kaygıların gölgesinde bir hayat yaşamaya mahkum oluyorlar.
bir değişiklik yapsak hayatımızda. almaya değil vermeye programlansak. başkaları için yaşasak,
kurtarabilir miyiz kendimizi acılardan?
rehberimiz olsa fedakarlık ve hasbilik...