demirkırat

entry22 galeri
    22.
  1. 7. bölüm- isyan:

    uçak kazasından sonra diyalog olanaklarının tamamen ortadan kalktığını gören ismet paşa, yeniden sert ve hırçın bir muhalefete döndü. 1959 ilkbaharında bir yurt gezisine çıktı. gezinin ilk durağı, simgesel bir öneme sahip olan uşak'tı. uşak, büyük taarruzda yunan başkomutanı nikolaos trikupis'in maiyetiyle birlikte tutsak alındığı şehirdi. chp'nin "bahar taarruzu" olaylı geçti. uşak'ta çıkan olaylarda ismet inönü, kafasına gelen bir taşla yaralandı. istanbul'da inönü'yü dp'lilerin linç girişiminden askeri birlikler kurtarırken, kayseri'de ise hükümeti şok eden bir gelişme yaşandı. valinin emrine rağmen asker, inönü'yü durdurmayı reddetti. inönü'nün kayseri'ye girişini engellemekle görevlendirilen müfrezenin komutanı binbaşı selahattin çetiner, ismet paşa'ya "sizi engellemektense kafama sıkarım" diyerek bağlılığını bildiriyor, ertesi gün ordudan istifa ediyordu.

    kayseri'de yaşananlar, dp'lilerin endişelerini büsbütün artırdı. iktidar çevrelerinde chp'lilerin ordu ile el ele verip bir askeri darbe hazırladıklarına ilişkin korku büyüyordu. aslında inönü, olan bitenden az çok haberdar olsa bile darbe hazırlıklarının tamamen dışındaydı. darbeciler, kendilerine lider olarak yeni kara kuvvetleri komutanı cemal gürsel'i seçmişti. bir nato gezisi sırasında cunta üyelerinden sadi kocaş, gürsel'e liderlik teklif etmiş, gürsel ise bu teklifi ne kabul, ne de reddetmişti. darbecilere şimdilik bu kadarı da yeterliydi. ilk aşamada cuntacıları kilit görevlere yerleştirmesi istenmişti. gürsel bunu yaptı. alpaslan türkeş'i kara kuvvetleri genel sekreterliği şube müdürlüğüne, suphi karaman'ı erkan-ı harp dairesine, osman köksal'ı ise cumhurbaşkanlığı muhafız alay komutanlığına atadı. özellikle osman köksal'ın görevi çok kritikti. zira, osman köksal'ın cumhurbaşkanlığı muhafız alay komutanı olmasıyla birlikte darbe gecesi celal bayar'ın teslim alınmasının önünde bir engel kalmamış oluyordu. artık darbe çarkı işlemeye başlamıştı.

    işleyen çarkı durduracak tek çözüm erken seçim görünüyordu. bir erken seçimle her şey yatıştırılabilir, geliyorum diyen tehlike durdurulabilirdi. hükümet de bu formüle yatkın görünüyordu. o kadar ki, adalet bakanı esat budakoğlu, erken seçim için muhalefet partileriyle temasa bile geçmişti. ancak, tam da bu aşamada devreye cumhurbaşkanı celal bayar girdi. bayar, bir erken seçime taraftar değildi. bu gergin atmosfer içinde yapılacak bir erken seçimin ülkeyi korkunç bir kaosa ve kanlı olaylara sürükleyeceğini söylüyordu. nitekim, bir süre sonra erken seçim kararından vazgeçilmiş, erken seçim için uğraşan adalet bakanı budakoğlu istifa etmişti. böylece koşar adım gelen darbeyi engelleyecek son çare de ortadan kalkmıştı.

    27 mayıs'a bir ay kala türkiye, patlamaya hazır bir volkan gibiydi. demokrat parti, ana muhalefet partisi cumhuriyet halk partisi'nin "kanun dışı yollarla iktidara gelmek için silahlandığı ve hücre örgütleri kurduğu" iddialarıyla tbmm'de bir tahkikat komisyonu kurdu. bu komisyon, basının ve muhalefetin faaliyetlerini soruşturacak, bunu yaparken en küçük bir itirazla bile karşılaşmayacaktı. 15 dp'li vekilden oluşan komisyon, hem savcı, hem yargıç, hem de tanık olacaktı. bu komisyon, adeta muhalefetin idam fermanıydı. gazeteler sansürleniyor, haber yapmaları engelleniyordu. türkiye'deki gelişmeleri haberleştiremeyen gazeteler, bir süre sonra güney kore'deki halk ihtilalini haberleştirmeye başladı. tbmm'de inönü'nün "türk milleti, kore milletinden daha az haysiyetli değildir" şeklindeki sözleri, 12 oturum ceza almasına neden oldu. kore benzetmesi, iktidarın canını fena halde sıkmıştı.

    ama dp iktidarı için asıl can sıkıcı gelişmeler, gerilimin üniversitelere yansıması oldu. 28 nisan 1960'ta, tahkikat komisyonunun kurulmasını protesto etmek için istanbul üniversitesi bahçesinde toplanıp eylem yapan öğrencilerin üzerine polis ateş açtı, orman fakültesi öğrencisi turan emeksiz yaşamını yitirdi. olaylar ertesi gün ankara üniversitesi'ne sıçradı, orada da yaralananlar oldu. polise tepki gösteren üniversite hocaları da polis şiddetinden nasibini almış, hukuk fakültesi dekanı sıddık sami onar tartaklanmıştı. polis yetersiz kalınca yardıma çağrılan askeri birlikler ise öğrencileri dağıtmak yerine onlarla kucaklaşıyor, eylemler bir asker-öğrenci dayanışmasına sahne oluyordu. 28-29 nisan 1960 olaylarından sonra sıkıyönetim ilan edildi. asker sahnedeydi artık.

    28-29 nisan olaylarından bir hafta sonra tarihe 555k olarak geçen olay yaşandı. 555; yani 5. ayın 5. günü saat 5'te kızılay'da. bu parolayla günlerce örgütlenen gençler, 5 mayıs 1960 günü akşam saatlerinde kızılay meydanında yürüyüşe geçtiler. o sırada her şeyden habersiz biçimde makam arabasıyla başbakanlığa giden adnan menderes, bir anda kendisini eylemcilerin arasında buldu, onlarla laf dalaşına girdi, tartaklandı. adnan menderes, kendisini bir gazetecinin arabasına güçlükle atarak oradan uzaklaşabildi. eylemin devam etmesi üzerine devreye giren cumhurbaşkanı celal bayar, içişleri bakanı namık gedik'e "dağılmazlarsa ateş açılsın" emrini verdi. gençler, anonsa rağmen dağılmadı, ama ateş de açılmadı.

    cumhurbaşkanı celal bayar, sertlikten yanaydı. o kadar ki, daima akıl danıştığı, görüşlerine önem verdiği hukuk profesörü ali fuat başgil'in muhalefet ile uzlaşma önerilerine bile kulak tıkıyor, "zaman tenkit değil, tenkil zamanıdır" diyerek tüm uzlaşma ve yumuşama önerilerini reddediyordu. oysa türkiye, tüm bu gerilimin içinde bir askeri darbeye doğru yol alıyordu. bir süre önce darbenin başına geçmesi düşünülen kara kuvvetleri komutanı cemal gürsel, gidişi önlemek için 3 mayıs 1960'ta başbakan adnan menderes'e hitaben bir mektup yazdı. dp iktidarının hatalarını sıralayan gürsel, her şeye rağmen halkın önemli bir bölümünün menderes'e sevgi ve muhabbet beslediğini, bayar'ın istifa edip yerine menderes'in cumhurbaşkanı olmasıyla sorunların çözülebileceğini belirtiyordu. adnan menderes, bunun üzerine başbakanlıktan istifa etmeye karar verdi. plana göre istifa, bayar'dan gizlenecek, radyoyla halka duyurulacaktı. ancak, bu istifa kararının bayar'a tbmm başkanı refik koraltan yoluyla sızması üzerine bayar, adnan menderes'in yakın arkadaşı ve milli savunma bakanı ethem menderes'i yanına çağırarak "seninki istifa edecekmiş. söyle etmesin" dedi. ethem menderes, bu görüşmeden sonra başbakana giderek "cumhurbaşkanı istifa etmeni istemiyor" deyince başbakan istifadan vazgeçti. mektubun sahibi cemal gürsel ise üç aylığına izne çıkarıldı. nasılsa üç ay sonra emekliye sevk edilecek, böylece sorun kendiliğinden çözülmüş olacaktı.

    adnan menderes, 27 mayıs'a az bir zaman kala bir yurt gezisine çıktı. menderes'i izmir'de büyük bir kalabalık karşıladı. mersin'de ise oğlunu menderes için kurban etmek isteyen bir baba güçlükle caydırılabildi. bu gördükleri karşısında menderes'in kendine güveni artmıştı. istifayı o ana kadar düşünüyorsa bile vazgeçmişti. ancak, bu sevgi, menderes'in sonunu getirecekti. darbeye altı gün kala yapılan bir eylem, durumun vahametini daha net biçimde gösterecekti.

    21 mayıs 1960 günü hindistan başbakanı cevahirlal nehru, ankara'yı ziyaret edecekti. kara harp okulu öğrencileri, o gün öğle saatlerinde üniformalarıyla ankara'da yürüyüşe geçti. harbiyelileri gören polisler kaçışmış, bir yüzbaşı, ankara sıkıyönetim komutanı namık argüç'e meydan okumuştu. harbiyeliler, zafer anıtına kadar yürüdükten sonra istiklal marşı ve harbiye marşını söyleyip dağıldı.

    yürüyüşün ardından cumhurbaşkanı bayar, tehlikenin boyutlarını anlamıştı. artık ordu devredeydi ve darbe kaçınılmaz görünüyordu. ne yapılıp edilip bir önlem alınmalıydı. önlem olarak kara harp okulu'nun izmir'e nakli düşünüldü. karar, okul komutanı sıtkı ulay'a iletildi. oysa sıtkı ulay da cuntanın üyelerinden birisiydi. bir anda darbeciler arasında bir tereddüt ortaya çıktı. cemal gürsel'in yokluğunda liderliği üstlenen tümgeneral cemal madanoğlu, duruma müdahale ederek tereddütleri gidermiş ve darbe çarkı işlemeye başlamıştı.

    anlatanlar: metin toker, alpaslan türkeş, mükerrem sarol, mustafa tayyar, esat budakoğlu, cemal madanoğlu, nihat subaşı, ferda güley, altan öymen, ercüment yavuzalp, memduh yaşa, adnan çelikoğlu, fuat noras, rıfkı salim burçak, hayrettin erkmen, aydın menderes.
    0 ...