yıllar önce nizami'nin divan'ını okuyordum.. zamanın bozulduğundan, gençler arasında ahlak kalmadığından, kıyamet alametlerinin görülmeye başlandığından yakınmış..
bu arada, öldüğünde henüz cengiz imparatorluğu, nizami'nin yaşadığı yer olan iran'ı yerle bir etmemişti; zira nizami, 1203 yılında ölmüştür. moğol mezalimini, vebayı, orta asya'dan akın akın gelen göçleri görseydi acaba neler yazardı, diye düşünüyorum.
neyse.. nizami 825 yıl önce bunlardan şikayet ettiğine ve biz 825 yıldır temcit pilavı gibi sürekli aynı lafları işittiğimize göre, ortada üç ihtimal vardır:
1. her günümüz bir öncekinden daha kötüdür..
2. yaşlıların bu, yeniyi ve yeniliği beğenmeme huyu hep vardır.
3. dönemsel bozulmalar gerçektir fakat, dünya ve insan aklı kendini bir noktada tamir etme eğilimindedir..
yaşam standartlarına bakalım.. ömürler uzuyor, hastalıklar tedavi ediliyor, yeni hastalıklar ve yeni sorunlar ortaya çıkıyor, bir yandan dünya kirleniyor, öte yandan bir daha göremeyeceğimiz kıymetlilerimizi belleğimizde hapsetmek yerine, görüntü ve seslerini kaydederek teselli bulabiliyoruz (ki, bu bence çok insani bir şey)..
yani, bozulmalar süreklidir ama geçicidir.. bozulma hep olur ama hep aynı bozukluk devam etmez.. o tamir olur, başka bir şey çürümeye başlar.. o çözülür ve sonra bir başkası..
özetle, geçmişi reddetmediğimiz sürece gelecek her zaman iyidir.