1950 yılı seçim yılıydı. 27 yıldır süren tek parti iktidarının sona ereceğine ilişkin işaretler, o yılın başlarında kalkan iki cenazeyle belirmişti. bu cenazelerden ilki, chp'li eski başbakanlardan recep peker'e aitti. peker'in cenazesi, devlet töreniyle kaldırıldı. diğer cenaze ise millet partisi genel başkanı ve kurtuluş savaşı kahramanlarından emekli mareşal fevzi çakmak'a aitti. ama fevzi çakmak'ın cenazesi, peker'inki gibi olmadı. devletin çakmak'ın cenazesi karşısındaki kayıtsızlığı ve radyonun neşeli müzik yayınına devam etmesi, halkın tepkisini çekti. çakmak'ın cenazesi kitlesel bir protestoya döndü, olaylar çıktı. bu iki cenaze, adeta iki büyük partinin kamuoyu yoklaması olmuştu.
buna rağmen chp'liler iyimserdi. cumhurbaşkanı inönü, gittiği her yerde yoğun kalabalıkların alkış ve tezahüratlarıyla karşılanıyor, bu tabloyu gördükçe zaferden emin oluyordu. o kadar ki, kendisine seçimleri kaybedeceklerini söyleyen chp'li kasım gülek'in söylediklerini bile kulak ardı ediyordu. ancak, 14 mayıs 1950 günü sandıktan çıkan sonuçlarla gülek'in haklılığı ortaya çıkacaktı.
14 mayıs 1950 seçimlerinde chp'lileri, hatta dp'lileri bile şaşırtan büyük bir sürpriz ortaya çıktı. oyların yüzde 54'ünü alan demokrat parti, tek başına iktidar olmuştu. 27 yıllık chp iktidarı sona ermiş, iktidar el değiştirmişti. o günlerde uygulanan çoğunluk sistemi de hesaba katıldığında dp için zaferin, chp için ise hezimetin boyutları büyüyordu. ne var ki zaman geçtikçe akıllara "inönü'nün sonuçları tanıyıp tanımayacağı" sorusu yerleşiyor, bu soru özellikle dp'lilerin içini kemirip duruyordu.
gerçekten de seçim sonuçlarının kesinleştiği dakikalarda tsk'nin komuta kademesi, ismet inönü'ye chp'nin yayın organı ulus gazetesinin istanbul bürosu aracılığıyla bir haber göndermişti. inönü onay verirse tsk, seçimlere komünistlerin hile karıştırdığını söyleyip seçimleri geçersiz sayacaktı. ama inönü buna yanaşmadı. "madem millet dp'yi seçti, o halde iktidarı dp'ye devretmek gerekir" diyerek komutanların önerisini reddetti. aslında askeri müdahalenin ne getireceği de bilinmiyordu. ordu içinde dp'ye yakın çok sayıda asker de vardı. bir karşı darbe bile yaşanabilirdi. inönü, bu tehlikeyi bertaraf etti ve komutanları geri çevirdi. iktidar artık dp'nindi.
dp iktidarı, 1950 yılının mayıs ayı biterken işbaşı yaptı. dp grubu, önce cumhurbaşkanı adayını belirledi. parti içinde bir grup, genel başkan celal bayar'ı hükümetin başında görmek istese de çoğunluğun kararıyla bayar, cumhurbaşkanlığına aday gösterildi. başbakanlık için de başta fuat köprülü'nün adı geçiyordu. bu kararı bildirmek için bayar'ın yanına gelen adnan menderes'e bayar, "hayır adnan bey. başvekilim siz olacaksınız" dedi. böylece bayar cumhurbaşkanı, menderes başbakan oldu. celal bayar, cumhurbaşkanı seçildikten sonra, zorunlu olmadığı halde dp genel başkanlığından ayrıldı. sadece başbakan değil, dp genel başkanı da adnan menderes'ti.
dp iktidarının işbaşı yapmasıyla birlikte ilk kriz de patladı. menderes'in ilk kabinesinde partinin çalışkan ve verimli isimlerinden çok şöhretli ama verimsiz isimlere yer verilmişti. bu durumdan bakanlık bekleyen pek çok dp'li hoşnut olmadı. seçim öncesinde yaptıkları çalışmalarla zaferde önemli pay sahibi olduklarını, yeni hükümette de çabalarının ödüllendirilmesi gerektiğini düşünen milletvekilleri, kısa zaman sonra isyan bayrağını açtı. menderes, bu durumun daha fazla sürdürülemeyeceğini fark etmişti. nitekim, bir süre sonra kabine çöktü. yeni hükümette dp'nin çalışkan isimleri bakanlıkla ödüllendirildiler.
ancak tek kriz bakanlık değildi. dp iktidarının daha ilk haftalarında karşısına ordu çıkmıştı. tsk'nin komuta kademesinin bir askeri darbe hazırlığında oldukları haberi, haziran ayının ilk günlerinde başbakan adnan menderes'e ulaşmıştı. menderes, aldığı kararla genelkurmay başkanı dahil tüm komuta kademesini değiştirdi. genelkurmay başkanı emekliye sevk edilirken, başka kademelerde de değişiklikler yapıldı. böylece kriz aşılmış, askeri müdahale olasılığı ortadan kaldırılmıştı. ne var ki o yaz yaşanan başka bir kriz, bayar ile menderes'in arasını açacak, menderes istifaya kadar gidecekti. krizin adı ezanın yeniden arapçaya döndürülmesiydi.