7 ocak 1946'da dp'nin kurulmasıyla birlikte türkiye'deki tek partili yaşam sona erdi. demokrat parti, siyasi yelpazenin sağında yer alıyordu. iki temel hedefi vardı; liberal ekonomi ile düşünce ve ifade özgürlüğü. partinin dört kurucusu; celal bayar, adnan menderes, refik koraltan ve fuat köprülü arasında yapılan oylamada genel başkanlığa celal bayar seçilmişti. diğer üç kurucunun oyları bayar'a giderken, bayar'ın kime oy verdiği açıklanmadı.
dp, kurulduğu günden itibaren toplumun geniş kesimlerinden büyük rağbet görmeye başlamıştı. bu rağbet, iktidardaki chp'yi korkutmaya yetti. chp, kısa bir süre sonra bir dizi adım attı. işçilere sigorta, üniversitelilere örgütlenme hakkı, bazı vergilerin kaldırılması ve bir kısım suçların affedilmesi, chp'nin attığı adımlardandı. asıl sürpriz ise, normalde 1947 yılında yapılacak seçimlerin bir yıl öne çekilerek 1946'da yapılması oldu. dp, henüz yeni kurulmuş bir partiydi ve örgütlenmesini tamamlayamamıştı. bu koşullarda seçime katılsa yenilmesi kesindi. seçime katılmasa, sandıktan kaçtığı düşünülecekti.
dp'nin önünde temmuzdaki genel seçimlerden önce mayıs ayındaki yerel seçimler vardı. parti, yerel seçimleri boykot etmeye karar vermişti. yerel seçimlere katılım az oldu. bu gelişme, cumhurbaşkanı ismet inönü'yü huzursuz etti. chp'li nihat erim'e "gerekirse bir süre daha eski usulde, tek partili düzende gideriz" demişti. nihat erim de ulus gazetesindeki yazısında "demokrasinin üzerine bir şal örtmekten" söz ediyordu. çok partili rejim, doğduğu yıl can çekişmeye başlamıştı. herkesin aklında "yeni bir serbest fırka olayı mı olacak" soruları dolaşırken dp, genel seçimlere katılma kararı vermişti. böylece kriz aşılmış oldu.
ama yeni bir kriz kapıdaydı. 7 temmuz 1946'daki genel seçimler, bugün bile halen tartışılmaktadır. o günkü yasaya göre oy verme işlemi açık, oy sayma işlemi ise gizli yapılıyordu. hile kaçınılmaz görünüyordu. nitekim, birçok yerden seçmenlerin dövüldüğü, sandıkların ırmaklara atıldığı, oy pusulalarının değiştirildiği haberleri gelmeye başlamıştı. dp'de başlangıçta egemen olan zafer havası, saatler ilerledikçe yerini öfke ve isyana bırakmıştı. chp'liler, seçim hilesini kabul etmekle birlikte, inönü'nün dürüst bir seçim istediğini, sorunun bazı kötü niyetli bürokratlardan kaynaklandığını savunuyorlardı. ancak dp'liler, hiçbir zaman inönü'nün dürüst bir seçim istediğine inanmadı. seçim hilelerinden ismet paşa sorumlu tutuluyordu.
aslına bakılırsa, seçimlerde hile olmasa bile dp'nin kazanma şansı yoktu. zira yeterli sayıda milletvekili adayı çıkarılamamıştı. ancak, yine dp'nin halktaki karşılığı çok büyüktü. dp'lilerin ankara'ya uğurlandıkları her yer, bir miting alanına dönüşüyordu. en dikkat çekici uğurlanma ise kurtuluş savaşı kahramanı, eski genelkurmay başkanı fevzi çakmak'a yapılmıştı.
tbmm'de yeni dönem, müthiş bir gerilim içinde açılıyordu. cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşananlar, gerilimin boyutlarına ilişkin önemli bir ipucu veriyordu. chp'nin adayı inönü'ydü. dp ise inönü'nün karşısına fevzi çakmak'ı çıkarmıştı. tbmm çoğunluğu chp'deydi ve inönü, açık ara farkla cumhurbaşkanı seçildi. seçimden sonra chp'liler, inönü'yü ayakta alkışlarken, dp'liler ise "meclis kimsenin önünde ayağa kalkmaz" diyerek inönü'yü ayakta karşılamayı reddettiler. böylece tbmm tarihindeki ilk oturma eylemi de yapılmış oluyordu.
seçimlerden kısa bir süre sonra inönü, şükrü saracoğlu'nu başbakanlıktan almış, yerine chp'nin şahinlerinden recep peker'i getirmişti. recep peker de sert yüzünü kısa sürede gösterdi. tbmm'de adnan menderes'in bir konuşmasına yanıt olarak kullandığı "psikopat bir zihnin ifadesi" sözüyle birlikte ipler koptu. dp'liler tbmm'yi terk etti ve meclisi boykot etmeye başladı. gerilim doruğa varmıştı. bu arada dp'liler, 1947 yılında "hürriyet misakı" adını verdikleri bir yemini kabul ettiler. bu yemin, üç önemli madde içeriyordu: parti başkanlığı ile cumhurbaşkanlığının ayrılması, vatandaşın oyunun güvenceye alınması ve anti-demokratik yasaların kaldırılması.
chp ile dp arasında var olan gerilim, bir süre sonra inönü'yü de endişelendirmeye başladı. inönü, tarafsız bir cumhurbaşkanı gibi davranmaya başlamıştı. 12 temmuz beyannamesi ile iktidar-muhalefet ilişkilerinde bir yumuşama döneminin başladığı ilan ediliyordu. bu arada olan da sertlik yanlısı recep peker'e oluyordu. chp içindeki ılımlıların da kellesini istediği peker, bir süre sonra başbakanlıktan ayrıldı. yerine chp'nin ılımlı kanadından hasan saka getirildi. dp'de ise daha sert bir muhalefet yapılmasını isteyen bir grup, celal bayar'ı uzlaşmacılıkla suçlayarak yollarını ayırdı. dp'den ayrılanlar, fevzi çakmak liderliğinde millet partisi'ni kurdu. böylece her iki parti de bünyelerindeki şahinleri tasfiye etmiş ve uzlaşma yoluna gitmişlerdi.