Sonsuz bir can sıkıntısı benimkisi,
Bitmeyen, dinmeyen,
içimin kuytularında saklanmış,
Hem suskun, hem bağıran,
Kulağıma usulca zehrini fısıldayan...
Kim diyebilir ki sevmedim onu?
Kim diyebilir ki dost değilim,
Arkadaş değilim insanlara?
Ama artık sevmiyorum kimseyi,
Yalnızca nötrüm; ne kızgın, ne kırgın…
Griye boyanmış kalbimin bütün renkleri.
Ne zaman oldu bu kopuş,
Kim çözdü aramızdaki bağları?
Ne zaman unuttuk
Bir elin sıcaklığını,
Bir çift gözde yanan samimiyeti,
Sarıldığımızda geçen o sancıyı?..
Şimdi attığımız her adım,
Geriye doğru bir kaçış.
Sokakta görüyorum onu,
Durmuş öylece, bekler gibi,
Ama o bekleyiş…
Bir cenazeyi bekleyen gözler gibi,
Ölü saç telleri, solmuş gülüşleri.
Sanki unutmuş her şeyi,
Beni, bizi, bir zamanlar olanı.
Dünyanın bütün yükü
Çökmüş omuzlarına,
Ve kalabalıklar…
Hepsi suskun yalanlara mahkûm.
Yine düşmüşüm sokaklara,
Belki görürüm umuduyla…
Ama "gördün de ne oldu şimdi?"
Diyor güvercinler,
Çit çit çitliyorlar çekirdekleri.
Bir çingene abla geliyor,
Eline tutuşmuş kırmızı çiçekler,
Bakamıyorum gözlerine bile.
"Almadın da ne oldu bak şimdi?"
Diyor bakışları…
"Verirdin sevdiğine."
Sonsuz bir can sıkıntısı,
Dönüp duran bir döngüde,
Aşkı, insanı, kendimi
Kaybettiğim bir şehirde…
Ne ses var, ne cevap,
Sadece içimde yankılanan,
Hiç bitmeyen bir “keşke..."