hiç kimse, "hanım ben kendimi endonezyalı'ya bir ovdurup, geleceğim" demez..
cuma günü bir arkadaşımla oturuyoruz, adam genel müdür..
"spa'dan geliyorum, rodonit'ciğim" dedi.. işte, anlatıyor, "çok nezih ortam, her şey yasal, merdiven altı değil, üyeliği de bir para değil.. köpük paketi alıyorum, 20 seans masaj alıyorum, total 20-30 kağıdı bulmuyor. oteli sahibi de arkadaşım, sen de gel".. özet bu.. havuz var, saunası-bilmem nesi, bayağı bir tanıtım yaptı.
şimdi, ortaya yarım kilo bir döner almışız, ben bir yandan dürüm yapıyorum, bir yandan salata, haydari, arkadaşımı da dinliyorum.. aşağı yukarı bir 200 gram kadar yedim, yemedim, "yalnız, kızlar da çok güzel" diye başladı.. olur öyle.. arada "ingilizce'sini geliştirmek için" mesajlaştığını falan anlattı, en son konu çankaya'da 1+1 bir daire alma fikrine geldi.. "abi hadi ben bekarım, sen nasıl vakit ayırıyorsun" dedim.. daha doğrusu, nasıl enselenmiyorsun.. sorduğum bu.. çünkü imkansız.. bu iş eninde sonunda patlar. neyse, iş yoğunluğunu bahane ediyormuş.. dedim, "davet etmen büyük incelik ama maalesef bu ara başımdaki yoğunluğu biliyorsun, biz konuyu zamana yayalım". çünkü, bu konu pat-lar..
özet: sağlık-sıhhat işlerine çok düşüyorsa, kadınlar için de spor salonu sevdası.. işleri de çok yoğunsa geçmiş olsun.
bir de, bu spa'ymış, salonmuş; şöyle bir kamuflaj özelliği var: kan ter içinde eve gelebilirsin, aktivite süresince telefon açmaman normal, saati net belli değil, aşırı yorulmuş olman özellikle tercih sebebi, sonunda duş alıp, kanıtları yok etmen tamamen doğal bir süreç.