üniversitede aldığım en garip seçmeli derslerden biriydi. Türkçesi, nasıl oluyorsa, zaman serileri ve tahmin.
bunun sınavında hissettiğim çaresizliği başka çok az sınavda hissetmişimdir. Bir kere sınavda kitap ve not açmak serbest. Mühendislik fakültesi okuyanlar bilir ki, böyle bir serbesti temelde yarraa yediğinizin resmidir.
Daha kötüsü, insanın hesap makinesine bu denli bağımlı olması berbat bir şey. Zaten minimum 6 haneli rakamlarla çalışıyorsunuz, virgülden sonra en az 4 hane zorunlu.
Bir veri setini bir yerden alıyorsun ve iterasyonlarla ilerliyorsun, en ufak bir hata yapınca üçüncü iterasyonda doğru sonuçtan 2 evren kadar uzaklaşıyorsun, ki düşün, daha bir dünya basamak var ve sen yanlış olduğunu net şekilde hissettiğin yolda matematik ilminin anasının amına doğru gidiyorsun.
Neden? Çünkü artık dönüş yok. Çok fazla hesap yapmışsın, 2 saattir çarpa böle ilerliyorsun, hesap makinesi bile “abi az soluklanayım” diyecek raddeye gelmiş, başladığın yerden çok uzaktasın ve geriye dönüp hatayı tespit etmen olanaksız.
Misal ben soruların birinde son iterasyonda virgülden sonra 0 gördüm. Hesap makinesinin ekranında Baya bildiğin tam sayı cillop gibi pırıl pırıl bakıyor sana. Gülümsüyor resmen. Yarraaa yedin, diyor. Çünkü böyle bir ihtimal katrilyonda bir bile değil.
Kağıdı çaktırmadan buruşturup sıranın altına attım, o sorunun kağıdını verip taşak malzemesi olmak istemedim.
Düşünsene sınav çıkışı insanlar birbiriyle “şu soruyu ne buldun” diye konuşmak istemiyor. Çünkü, sallıyorum, birinin 3,4587 bulduğu soruya diğer yedi yüz milyonlu sonuç bulmuş. Amk ben şimdi çıkıp nasıl tam sayı buldum diyeyim.
O dersi Nasıl geçtim bilmiyorum ama “ben o soruyu yapmadım” dedim soranlara.