"insanlar yaşlandıkça yaşadığı aşkın şiddeti artar" demişler. doğru aslında. insan yaşlandıkça
küçülüyor çünkü. zayıflıyor. egosu yavaş yavaş ele geçiriyor onu. beslenme ihtiyacı hissediyor
yaşamak için. sevmek umurunda olmuyor insanın. değeri kalmıyor. sevilme gereksinimi yiyip bitiriyor onu. gücü yok çünkü gençken olduğu gibi. sevebileceği herkesin onu seveceğine inanmıyor. insanlar yaşlandıkça yaşadığı aşkın şiddeti bu yüzden artıyor işte. aşk değil aslında o. acı çekmek. aşk acı çekmek ya, yaşlandıkça sevip sevilme girdabında biz daha çok acı çekiyoruz. bitiriyoruz çünkü. ölüyoruz. yaşlandıkça, ölüme yaklaştıkça, sevildiğimiz konusunda şüphemiz artıyoruz. en sonunda ölümüzü kimin sevebileceğine kadar gidiyor bu.
bi kızla tanışıyorum. oturuyoruz. konuşuyoruz. eğleniyoruz. görüyorum ama. "benim senden
hoşlandığımı düşün ve sen de benden hoşlan" bakışıyla gülüşüyle bakıyor bana. aniden attığı
kahkaha, telefonumu ıslanmasın diye alırken ki utangaç ifade, konuşurken birdenbire es verip
alakasız bi şeyden söz etmesi, yaptığı her şey "benim senden hoşlandığımı düşün, tereddüt olsun ama içinde ama tabi, ve sen de benden hoşlan" mesajıyla kaplı. benimkiler de öyle.
kimisi açık açık söylüyor. "beni seviyor musun? beni seviyorsan seni sevebilirim" sonra biz eve
gidiyoruz. hareketlerimizi, geceyi düşünüyoruz. "acaba beni ne kadar sevdi, şu yaptığım onu
etkiledi mi, kesin garsonla rahat konuşmam olumlu bi hava yarattı" kendi duygularımızla ait bi şeyle ilgilenmiyoruz. beni sevsin yeter ki. ben nasılsa severim.
biz aşık olmaktan ne zaman vazgeçtik? yanıtı yok bunun. ne zaman gülmekten karnımız ağrıyacak
kadar taşak geçip kaşar sevgilileri için güle oynaya kavgalara giriştiğimiz, ulan bu dostluk bitmez be diyerek birbirimizin yerine üç-beş gün uzaklaştırma aldığımız arkadaşlarımızı,o arkadaşlığı unuttuysak o zaman olabilir ama. en yakın tarih bu.