ibda’: Allah’ın âletsiz, maddesiz, zamansız, mekânsız yaratması ve icâdı. Misli gelmemiş bir eser meydana koymak, icâd. (ibda’, ihdâs, ihtirâ, icâd, sun’, halk, tekvin) kelimeleri birbirine yakın mânâdadırlar. Geçmişte benzeri olmayan şiir söylemek.
ibdâ: izhâr etmek. Bir yerden diğer bir yere çıkmak. Yaratmak. Numûnesiz bir şey yapmak.
ibda’: Sorulan şeye güzel cevab vermek. Birisine, kâr tamamen kendisine ait olmak üzere sermaye vermek. Parça parça etmek. Kandırmak, iknâ etmek.
ibda’ yapabilene “mübdi”, eserlerine de “bedi’a” denir.
iBDA, ismini ve mânâsını, geçmişini, hâlini ve geleceğini, yaptığı ve yapacağı herşeyi, aklı geride bırakıcı ve kalbe hitabedici bir tecrit derinliği ve haysiyeti içinde, topyekûn kâinatı tek cümleyle izah edercesine şöyle ifade edebilir: BÜYÜK DOĞU’nun sırrı iBDA ve iBDA’nın sırrı ise BÜYÜK DOĞU’dur... Ve ne kadar tekrar edilse azdır ki, bu fikir ve mânânın nesep bağı içinde iBDA, kuşa niyet çektirircesine bulunmuş bir isim değil, islâma muhatap anlayışı islâma muhatap anlayışı islâma muhatap anlayışı temsil makamındaki BÜYÜK DOĞU’ya nisbet vasfını gösteren bir sıfattır. Demek ki iBDA, hem sıfat, hem isim, hem iç mânâ, hem dış temsil, hem öz ve hem de nakıştır.