hikemiyat

entry23 galeri
    14.
  1. "Hakim bir davayı temsil ettiğime göre, mahkum tavrı takınmayacağım tabiidir!"
    (S. Mirzabeyoğlu - hikemiyat)

    Bir dava, yalnızca savunulan bir konu değildir; bir varoluş meselesidir. Hakim, davanın mutlak sahibi ve temsilcisidir; o, yalnızca bir olayın ve bir gerçeğin değil, o gerçeğin hakikatine giden yolun izleyicisidir. Her şeyin belirleyicisi olan hakikate karşı duyduğu sadakatle, o davayı savunur, çünkü o dava onun varlık sebebidir. Mahkûm tavrı ise, yalnızca bir teslimiyetin, bir acizliğin belirtisi olur. Mahkûm, bir kayıptır; o, bir şeyin edileni, edilmek zorunda kalmışıdır. Ama hakim, ne kaybeder ne de teslim olur. O, bir hakikatin tarafıdır; her adımında o hakikate daha da yaklaşır ve ona yönelir.

    "Tabiatıyla" demek, burada kaderin akışını, olayların özünü tanımak anlamına gelir. Bir hakim, davanın doğruluğuna inandığı müddetçe, mahkûm bir tavır sergileyemez. Mahkûm tavrı, bir teslimiyet ve çözülme halidir; hakim ise çözüme giden yolda bir neferdir. Bir davayı temsil etmek, bir zaferin değil, bir mücadelenin en saf halidir. Bu mücadelede ise mahkûmiyetin yeri yoktur. Hakim, ne teslim olur ne de pes eder; çünkü o, bir davayı sadece temsilen değil, onun hakikatine imanla taşır.

    > "Bir davanın temsilcisi, yalnızca doğruyu savunur; kaybı kabul etmek, ona ve kendine ihanet etmektir."

    Davada olan sadece kişi değil, hakikatin kendisidir. Hakim, davanın sahibidir ve ona tüm varlığıyla sadıktır. Mahkûm ise yalnızca bir yanılgıdır, çünkü onun yolu tükenmiş ve çıkışı yoktur. Hakim olan, o yolda her zaman direnir, her zaman doğruluğu savunur.
    0 ...