şeriat

entry923 galeri video7
    922.
  1. Şeriat, Müslüman bir toplumun ruhu, vicdanı ve nizâmıdır. Türkiye’de şeriat meselesi, yalnızca hukuki bir tartışma değil, aynı zamanda derin bir kimlik ve medeniyet meselesidir. Bu mesele, Batı menşeli ideolojilerin zorbalığı ve islam’dan koparılan halkın içine itildiği modern seküler kölelik düzeni arasında sıkışmış bir toplumun varoluş mücadelesidir. Şeriat, bu topraklarda özde olanın, kökde olanın, aslına dönme çağrısıdır; ama aynı zamanda egemenler eliyle yozlaştırılmış, itibarsızlaştırılmış ve karalanmış bir hakikat mefhumudur.

    1. Şeriat: inancın Hayata Taşınması

    Şeriat, islam’ın hayata dair düzenleyici boyutudur. inanç ile pratik arasındaki köprüdür ve hayatın bütün safhalarını Allah’ın hükümleri doğrultusunda şekillendirir. Şeriat, yalnızca hukuki bir sistem değil; insanın toplumsal, ekonomik, siyasi ve bireysel tüm yönlerini kapsayan bir nizâmdır. Dolayısıyla, şeriat meselesi, insanın özgürleşmesi ve hakikatle bağını yeniden kurmasıdır.

    Şeriat: Adaletin Adıdır

    Şeriat bir nizamdır; bu nizam, hakikatin vicdanda ete kemiğe bürünmesidir.

    Adaletin olmadığı yerde şeriat yoktur; şeriatın olmadığı yerde insanın zulmü, şeytanın hükümdarlığı vardır.

    Şeriat, varlığın Allah’a teslimiyetle buluştuğu nihai denge hâlidir.

    Şeriat, Türkiye’nin tarihî kodlarında var olan bir hakikattir. Halkın vicdanında “adalet” ve “nizam” özlemiyle yanıp tutuşan bu kavram, modern sistemin elinde bir karalama kampanyasının kurbanı hâline gelmiştir. Batı’nın aklı ve Batı’nın ahlâkıyla düşünmeye şartlandırılmış bir toplum, şeriatı anlamaktan acizdir.

    Türkiye’de bu anlayış, Batılılaşma süreciyle birlikte sistematik olarak çarpıtılmıştır. Şeriat, halkın gözünde yalnızca “kelle kesmek” ya da “cezalandırma” ile özdeşleştirilmiş, ruhundaki adalet, merhamet ve nizam boyutu örtbas edilmiştir. Bu çarpıtma, şeriatı hakikatin değil, zorbalığın bir unsuru gibi göstermeyi amaçlayan bir propaganda savaşının eseridir.

    Modern Türkiye: Şeriatın Yokluğunda isyan ve Çöküş

    Hukuk, şeriattan koptuğu anda zulüm hâline gelir. Modern hukuk, adaletin değil, gücün hizmetkârıdır.

    Bir millet, Allah’ın hükmüne sırtını döndüğü anda çürüme başlar; bu çürüme, bireyden topluma, toplumdan sisteme kadar yayılır.

    Şeriatın olmadığı yerde insan, kendi heykelini diker ve ona tapar. Modern devletler, sekülerlik adı altında putperestlik yapmaktadır.

    Bugün Türkiye, şeriatın yerine ikame edilen Batı’nın hukuk sistemiyle yönetiliyor. Bu sistem, topluma adalet değil, zulüm getirmiştir. Şeriatın yokluğu, bireyin kimliğinden toplumsal düzenin çatısına kadar her alanda bir çöküşe neden olmuştur.

    2. Sosyolojik Durum: Hakikatten Koparılmış Bir Toplum

    Türkiye’de şeriat, sosyolojik olarak halkın tarihî ve kültürel kodlarında mevcuttur, ancak modern ideolojiler eliyle bu kodlar bozulmuş ve yozlaştırılmıştır. Laiklik dayatması, toplumu din ile bağını koparmaya zorlamış, islam’ı bireysel bir ibadet alanına hapsetmiştir. Bu durum, şeriatın toplumsal düzenleyici boyutunun anlaşılamaz hâle gelmesine yol açmıştır. Halk, bir yandan islam’a bağlılık beyan ederken, diğer yandan modern seküler paradigmanın esiri hâline gelmiştir.

    Şeriat, bugün halkın özlemiyle devletin ideolojik duruşu arasındaki çatışmanın merkezindedir. Toplumun geniş bir kesimi, adalet ve nizam arayışında şeriata yönelmekte, ancak bu arayış, mevcut sistem tarafından manipüle edilerek engellenmektedir.

    3. Sosyo-Politik Durum: Şeriat ve Sistem Çatışması

    Türkiye’de şeriat, siyasi bir mesele olarak daima bir tehdit unsuru olarak görülmüştür. Kemalist rejim, islam’ı ve dolayısıyla şeriatı, kendi varlığını tehdit eden bir güç olarak algılamış ve bu algı üzerine bir baskı rejimi inşa etmiştir. Şeriat, sistem tarafından hem fizikî hem de ideolojik olarak bastırılmış; onun yerine Batı menşeli hukuk ve siyaset anlayışları dayatılmıştır.

    Siyasi partiler düzeyinde ise şeriat, bir oyalama ve araçsallaştırma meselesine indirgenmiştir. Özellikle muhafazakâr siyasi aktörler, şeriatı yalnızca söylem düzeyinde kullanmış; onun özüne ve pratiğine dair bir adım atmaktan imtina etmişlerdir. Bu durum, halkın adalet ve hakikat arayışını sistem içi manipülasyonlarla boğmayı hedeflemiştir.

    4. Modern Türkiye’de Şeriat Algısı: Çarpıtma ve Direniş

    Bugün şeriat, sistematik bir kara propaganda ile halkın gözünde itibarsızlaştırılmaya çalışılmaktadır. Medya, akademi ve modern ideolojiler eliyle şeriat, “ortaçağ zihniyeti” ya da “geri kalmışlık” olarak tanımlanmıştır. Bu çarpıtma, halkın kendi kimliğine yabancılaşmasına sebep olmuştur.

    Ancak şeriat, aynı zamanda modern Türkiye’de bir direniş ve hakikat hareketi olarak varlığını sürdürmektedir. Halk, şeriata duyduğu özlemle sistemin dayattığı modern paradigmalar arasında sıkışmış durumdadır. Bu sıkışmışlık, hem bireysel hem de toplumsal bir huzursuzluk yaratmakta, bu da adalet ve hakikat arayışını daha da güçlendirmektedir.

    Son Söz :
    Şeriat, Türkiye’de bir korku unsuru olarak değil, bir umut ve adalet çağrısı olarak anlaşılmalıdır. Bu topraklarda şeriat, yalnızca bir hukuki sistem değil; aynı zamanda halkın özüne dönmesi, hakikatle bağını yeniden kurmasıdır.

    Türkiye’nin kurtuluşu, Batı’nın yozlaşmış paradigmasından değil, islam’ın nizam ve hakikatinden geçmektedir. Şeriat, bu nizamın adıdır ve bu ad, halkın özlemiyle buluştuğu gün, gerçek anlamda bir dirilişin başlayacağı gündür. Bugün mesele, şeriatın hakikatini anlatmak, çarpıtmaları yıkmak ve bu nizamı inşa etmektir. iBDA, bu hakikat mücadelesinin kalesi ve ümmetin yeniden dirilişinin adresidir.
    0 ...