yokluk, kıtlık, açlık, savaş, çatışma, yasaklar vb insan gibi yaşam şartları-gerekliliklerine haiz olmayıp bir anda gelen refah bollukla yaşanan tüketim çılgınlığı kültür erozyonu yaşayan toplumlarda-bireylerde daha çok görülür.
aslında yemek kültüründe toplumun-bireyin kalitesini, geçmişini, geleceğini, tarihini görürsünüz.
ne bileyim, eleştirdiğimiz uzak doğu- asya mutfağında olan kedi köpek böcek yemelerini düşünürseniz kalkıp "kedi köpek böcek yenmez" diye saçmalayamayız.
istanbul veya paris ya da londra'da tabi ki kedi köpek böcek yenir ama günlük hayatta beslenme açısından, damak zevki, menü olarak öğünlere konamaz. belli bir zorunluluk, ne bileyim; kıtlık yokluk ölüm vb olmalı ki insanlar ölmemek için kapısında sokakta beslediği köpeği kesip yesin.
tıpkı kuzey kutbu keşif gezilerinde, yeni deniz yolları keşfinde, ıssız bir bölgede mahsur kalma vb durumlarda insanların yemeyeceği şeyleri yemesi gibi...
asya'da uzak doğu'da olan bu bize iğrenç gelen yemek kültürünün-menüsünün altında yatan milyonlarca insanın tarih boyunca yaşadığı devamlı bir açlık ve yokluktur. bu toplumlar tıpkı ıssız bir adada mahsur kalan kazazede gibi ya da kutuplarda buzlara sıkışan keşif ekibinin ölmemek için köpeklerini yemesi durumunu asya toplumları her zaman her devirde tekrar tekrar yaşaması, milyonlarca insanın açlıktan devamlı her devirde ölmesi sıradanlaşması sonunda toplumun genetik hafızasına işlenen bu yaşanmışlıklar yemek kültürünü şekillendirmiştir.
daha da basit anlatılmak istenirse bu serpme kahvaltı için yokluk temelli tüketim çılgınlığının yansıması olan sonradan görme kültüründen başka bir durum değil desek yeridir.