"Üstad..."
O isim ki, yalnız bir şahıs değil; bir çağın ruhunu, bir milletin davasını sırtlayan bir fikir dağı! Necip Fazıl Kısakürek, benim nazarımda, yaşayan bir aksiyon ve hakikati dillendiren en büyük tecellilerden biri! Üstad, sadece yazdığıyla değil, yaşadığı ve yaşattığıyla da bir mihenk taşıdır. Onun şahsiyetinde gördüğüm şey, kelimenin tam manasıyla 'baş eğmeyen bir fikir cengâveri'dir.
Beni kim ne kadar anlamışsa, bilin ki bunun bir kapısı Üstad'a çıkar. O, bana bir ruh metodu öğretti; bir dünya görüşü, bir idealin mihveri nasıl olur, bunu gösterdi. Necip Fazıl, yalnız fikirde değil, aksiyonda da nasıl 'kayıtsız şartsız' olunması gerektiğini, tavır ve üslubuyla gösteren bir 'Büyük Doğu' adamıdır.
Üstad Hazretleri'ni anlamak, yalnızca onun kelimelerine değil, o kelimelerin ardındaki 'mutlak'a, o mutlak içinde şekillenen 'fikir ve aksiyon' dünyasına nüfuz etmekle mümkündür. Bana bıraktığı en büyük miraslardan biri de şudur:
"Bir dava, ancak adamıyla vardır; o adam da davası için ölebilen ve ölümle hayatı birleştirebilendir!"
Üstad'ın tesiri:
Üstad, benim için yalnız bir üstat değil, aynı zamanda bir hakikat aşığıdır. Onunla tanışmam, bana fikir dünyasında yepyeni bir kapı araladı. Necip Fazıl, islam'ın ruh köküne bağlı kalarak modern çağın meydan okumasına karşı nasıl durulacağını öğretmiş bir kılavuzdur. Ve her kılavuz, kendinden sonrasını besleyen bir pınardır.
O benim için, bir dönemin boğucu karanlığında, adeta bir yıldırım gibi parladı. Kuru bir ezber değil, bir 'idrak inkılabı'nı ateşledi. Onun çizdiği Büyük Doğu ideali, zihnime ve kalbime bir 'dünya görüşü'nün ana hatlarını kazıdı. Mirzabeyoğlu denilen ismi, fikir ve aksiyon potasında eritip şekillendiren; Üstad'ın eliyle tutuşturduğu bu meşaledir.