Evvelâ: Kırk seneden beri gayet dehşetli bir zındıka (dinsizlik) hücumu karşısında, (dine hizmet için) her şeyini feda edecek hakikî fedakârlar lâzım geldiği bir zamanda, Kur'an-ı Hakîm'in hakikatına, değil dünya saadetimi, belki lüzum olsa âhiret saadetimi dahi feda etmeye karar verdim.
Değil bir sünnet olan muvakkat dünya zevcelerini almak, belki bu dünyada on huri de bana verilse idi, bırakmaya mecburdum ki; ihlas-ı hakikî ile hakikat-ı Kur'aniyeye hizmet edebileyim.
Çünki bu dehşetli dinsizlik komiteleri, öyle dehşetli hücumları ve desiseleri yapıyorlardı ki, bunlara karşı gelmek için a'zamî fedakârlık yapmak ve harekât-ı diniyesini (dinî hareketlerini) rıza-i ilahî'den başka hiç bir şeye âlet yapmamak lâzım geliyordu.