Osmanlı’nın ecnebi avrat politikası nedeniyle çok güdük kalmıştır. Yüzyıllar boyunca Osmanoğulları dışında herhangi bir ailenin/sülalenin süreklilik arz edecek şekilde güç ve servet sahibi olamaması, gerçek bir aristokrasiyi mümkün kılmadığı gibi, yerli bir burjuvaziyi de mümkün kılmamıştır. Zira Osmanlı’ya yakınlık dışında hiçbir faktör ciddi bir güç birikimi getirmemiş, saltanat içi güç mücadeleleri ve müsadere gibi etkenlerse zemini hep kaygan kılmıştır.
Haliyle saltanat sonrası cumhuriyete geçişte ne doğru düzgün bir burjuvazi ne de doğru düZgün bir işçi sınıfı vardır.
Savaştan sonra elde kalan yarım yapıldak üretim araçları zaten devlet kontrolündedir. Üstüne üstlük devlet zaten ilerici hamleler yapma, sanayileşme ve üretimde modernleşme çabasındadır.
Hasılı, klasik teoriye uyumlanacak bir sınıflaşma için bile daha baya bir zaman vardır.
Türk sosyalizmi teorik açıdan bir takım tespitler yapsa da pratikte kapitalist sermaye tanımları fazla sakildir, dahası, proleterya da teoridekine pek uyumlu değildir.
60 ve 70’li yıllar kapitalizme dair tanımları yerli yerine oturtsa da halk yine de varsayıldığı biçimde “bilinçlenmiş” değildir. Bu nedenle ne şili ne küba deneyimleri resme bir türlü oturmamıştır.
60’lar rüzgarı sonrası sovyetlerin de dağılmasıyla piyasa ekonomisi zaten iliklere kadar işlemiş ve türk sosyalizmi mazide ufak nostaljik bir esinti olarak kalmıştır.