Kanunu yapanlar, uygulayanlar, talep edenler, yargılayan ve yargılananların aynı düzlemde buluşamadığı bir toplumda yaşıyoruz. Mesela kendisi için torpil kovalayanların nerdeyse tamamı bir yandan liyakatı savunuyor. Rüşvet alanda verende rüşvetten şikayetçi. Veren vermek zorunda hissettiği alan da az aldığı için şikayetçi. Trafikte herkes bir yandan hızlı gitmek istiyor bir yandan da trafiğin düzeni için yapılan kuralların nerdeyse hiçbirine uymuyor. Temiz bir çevre isteyen insanların bir çoğu az çok demeden yerlere çöp en iyi ihtimalle sigara izmaritlerini atıyor. bunu sir sür örnekle süslemek mümkün.
bu işin en çirkin tarafları ise istisnasız herkesin her şeyin farkında olması, kurulu düzeni bozulmasın diye susması.
Oturup bir düşünün bakalım hangi şikayetleriniz aslında taleplerinize denk geliyor? Şikayetlerimiz ve taleplerimiz neden mi sonuç mu? Onu da sizlere bırakıyorum.
Bülent köse, hak hukuk adalet kitabının tanıtıma böyle bir metin yazmış. özellikle ikinci paragraf kitabın hatta belki de konunun ve başlığın özeti gibi.
`Hak ve adalete dayanmayan hukuk hiçbir işe yaramaz. Hukukun hak ve adaletten sapması, ne devlete fayda sağlar ne de topluma. Bu çelişkiden tek faydalanacak olanlar, devlet ve toplum arasındaki bir grup mutlu azınlıktır. Hak ve adaletten uzak olarak hazırlanmış hukuk normlarını, ne devlet ne de toplum içselleştiremez. Benimsenmemiş hukuk normları, devletin ve toplumun hem kendi kendilerini hem de birbirlerini kandırmaları anlamına gelir ki, ülke bu durumdan çok büyük zarar görür.
Hukuku talep edenlerin, hukuku yapanların, hukuku uygulayanların ve hukukla yargılayanların tamamı, hak ve adalet esasında buluşmuyorsa, gerçek manada bir hukuk tecelli etmiyor demektir. Hak ve adalet, herkesin arzusu ve ortak amacı olmadıktan sonra, yarım yamalak bir hakkaniyet düşüncesi ve eksik gedik bir adalet duygusu ile hukuk sistemi kurulamaz. insanların, hukuka sahip çıkması ve yine hukuka saygı duyması; hukukun hak ve adaletli olması ile mümkündür.`