Sir Isaac Newton’un kütüphanesinde 1752 kitap kayıtlıydı. Bunlardan 170’i dorudan doğruya Okült, Simya ve Hermetizm’le bağlantılıydı. Kadim Kutsal Metinler ve bunlarla ilgili kitaplar da bir o kadardı. Newton’un kütüphanesindeki sadece 369 kitap Bilim kategorisindeydi.
Newton, Kadim Mısır ve Mezopotamya Metinlerine aşırı derecede düşkün bir bilim adamıydı. Ünlü iskenderiye Kütüphanesi’nden kaçırılarak yok edilmekten kurtarılmış olan bazı Hermetik metinleri okumuştu. Kendi döneminde kadar gelmiş tüm Antik literatüre vakıftı. Aristo’nun ve Ptoleme’nin Geocentrik kuramlarının karşısında adı Kilise tarafından unutturulmuş yeraltı Aristarchus’un Heliocentric (Güneş Merkezli) Kozmogonisini özgün metinlerden izlemişti. Aristarchus’un Dünya’nın Güneş’in etrafında döndüğünü iddia ettiği görüşleri, tabii ki, Aristo’nun “Dünya Merkezde, Güneş Döngüde” tezini savunan Kilise’nin hiç işine gelmemişti, onun için de Aristarchus’un adı tam 1.800 yıl duyurulmamıştı. Aristarchus’un tezini doğrulayan üç bilim adamı, Kepler, Kopernik ve Newton’dur. Günümüzde Ay’daki bir kratere Aristarchus’u ölümsüzleştirmek için onun adı verilmiştir. Onun adını sildirenleri ise bugün kimse tanımıyor ve anmıyor.
Benzer şekilde Newton, çağının en ünlü filozofları arasında adını Agora’ya yazdırmış olan kadın filozof Hypathia’nini yerçekimi konusunda bilinen ilk (basit) deneyleri anlatan tezlerini de okumuştu. Gerçekte Yerçekimi konusu Aristarchus tarafından dile getirilmiş bir olguydu ama YASASI bulunmamıştı. Kafasına Elma Düşen Adam Isaac Newton, bu Kadim Bilgi’yi Yasalaştırdı. Bunu da Simyacıların kullandıkları yöntemleri Bilim’e uygulayarak yaptı.
Newton Matematik Profesörü olarak atanabilmesi için gereken ve Katolik Tarikatları da kapsayan Yemini etmeyeceğini yazılı olarak bildirmesine rağmen bizzat Kral’ın emriyle bu yemini etmeden profesör yapılmıştır. Böyle bir uygulama o güne kadar işitilmiş değildi.
Newton’un Simyacılarla ve Gizli ilimler ile yakın ilişkileri olduğu Kral’a ihbar edilmiş ama Kral, 1504’te çıkartılan ve Simyacıların idamla cezalandırmalarını öngören yasayı görmezlikten gelerek onu idam ettireceğine kendi Darphane’sinin başına geçirterek çok yüklü bir maaşa bağlamıştır. Nedir ki, bu terfide 1540’larda VIII. Henry döneminde bizzat Kral Henry’nin ve sonra da kızı Kraliçe I. Elizabeth’in Alşimistleri koruma politikası rol oynamış olabilir. Tarihçilere göre, VIII. Henry Hazine’de altın kalmayınca -ve borç batağına batınca- kendi zamanının ünlü Alşimistlerini kendi koyduğu yasağı çiğneyerek gizlice Saray’a sokmuş ve onlardan Yeşil Aslanı (Altın) üretmelerini istemişti. Bu işleri o dönemde Ripley adlı Alşimist yönetmişti. Onun kızı I. Elizabeth de gelmiş geçmiş en ünlü Alşimistler’den sayılan John Dee‘yi kendisine başdanışman yapmıştı. Newton’u en çok etkilenmiş olan Okült ustalarından biri de John Dee olmuştu.
Belirtmek gerekir ki, Newton Darphane’nin başına atandığında ingiltere Hâzinesi’nde altın kalmamıştı ve onun döneminde ingiltere Hâzinesi nasıl olduysa birdenbire hem borçları ödedi hem de altın stoklarıyla ünlendi. Newton, eldeki belgelere göre, ikinci yüzyıldan kalma bir Simya elyazmasında anlatılan ve Simyacılar tarafından Kleopatra kod adıyla bilinen formülün şifrelerini çözmüştü ve arsenik kullanarak baz metalleri altına dönüştürebiliyordu. Bu dönemde Kral gibi Newton da olağanüstü bir zenginlik elde etmişti ki, bu da çok manidardır.
Newton tüm yaşamı boyunca gizliliğe çok düşkün olmuştu. Bu nedenle hiçbir zaman dost ve sırdaş edinmemişti fakat yine de onun sırdaşı sayılabilecek iki unsurdan söz edilebilir. Bunlardan birincisi Clavis adını verdiği bir anı defteriydi. Newton aynı anda dokuz defter tutuyordu. Kimisine gözlem ve deneylerini, kimisine harcamaların -ki kuruşu kuruşuna yazmıştı- kimisine de Simya formüllerini yazıyordu. işte Clavis de onun bu Sır defterlerinden biriydi. Newton’un niçin bu adı seçtiği belki de onun Simyacılık yanını en iyi gösteren delildir. Çünkü Clavis, Latince Anahtar demekti ama sadece Simyacıların kullandıkları özel bir deyimdi. 16. yüzyılda Müslüman Simyacılar ibn Hayyam ve Cabir’in eserleri Latinceye çevrilmişti ve bu eserlerden Arapça ilm-i Miftah (Anahtar/Şifreler ilmi) diye söz edilmişti. Bu ilim gizliydi ve sayılar ve harflerle bağlantılı şifreleri çözmekte kullanılıyordu.