diktatöryal milliyetçiliğin kampanyası. 100 sene önce de ali şükrü bey'i böyle silmişlerdi. bugünde dijitâl cihâd yapan o meclis ruhunu taşıyanları böylesine silecekler.
evvelâ, kemâlist propagandacı zihniyet, benim milliyet düşmânı olduğumu söylemiş. ben dinim ve ilmühâlim gereği, din-i mübin-i islâm'ı yeryüzünden silmeye çalışan her insana,
arâboğlunun yaveleri diyen, rasûlullâh'a [sümme hâşâ] hakâret edib, cemil sâid gibi materyâlistlerin öğretisini târih kitaplarında aşılayıb, millete millî kütübhanesinden mahrûm bırakanlara karşıyım.
ben millîyetçi düşmânı değilim, milli faşizmin düşmanıyım. ben türkçülüğe düşmânım, milliyetçiliğe değil. osman yüksel serdengeçti'nin 'serdengeçti' dergisinde bir yazar, çocukluk hatıralarını anlatırken: https://galeri.uludagsozluk.com/r/2367897/+
en sol taraftan okursanız anlarsınız.
peyâmi safa'nın bir sözü ile bitireyim,
"biz artık milli kütüphanesine girip tek kelime okuyamayacak bir milletiz."
yalama mevzusuna gelince, o yalamayı siz benden çok daha iyi bilirsiniz. hakikâte karşın nefsinizin salyaları kulaklarınızın yanı başında geziyor. ota boka bir halt bilmeden bok atıp, ahlâk bekçiliği yapıp, çankaya'da çıplak karı dans ettiren bir adamın -izm'inden gelip, ahlâksızlık yapıyorsunuz.
müdafâanız ne peki?
"iç dökmek."
"iç dökmek." değil derdiniz, terbiye olmayan nefsiniz ve gözünüze çekilen o kara perdeyle hayat-ı dünyeviyeye aldanmak.
sâid nursî, onyedinci söz, onyedinci sözün ikinci makamı.
Eyvah, aldandık! Şu hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik. O zan sebebiyle bütün bütün zayi ettik. Evet, şu güzerân-ı hayat bir uykudur; bir rüya gibi geçti. Şu temelsiz ömür dahi bir rüzgâr gibi uçar, gider.
Kendine güvenen ve ebedî zanneden mağrur insan zevâle mahkûmdur, sür’atle gidiyor. Hane-i insan olan dünya ise, zulümat-ı ademe sukut eder. Emeller bekàsız, elemler ruhta bâki kalır.
Madem hakikat böyledir. Gel, ey hayata çok müştak ve ömre çok talip ve dünyaya çok âşık ve hadsiz emellerle ve elemlerle müptelâ bedbaht nefsim! Uyan, aklını başına al! Nasıl ki yıldızböceği kendi ışıkçığına itimat eder, gecenin hadsiz zulümatında kalır. Balarısı kendine güvenmediği için gündüzün güneşini bulur; bütün dostları olan çiçekleri, güneşin ziyasıyla yaldızlanmış müşahede eder.