Dünya üzerindeki her şey, üzerinde yaşayan ve yaşamış olan her insan evladının ortak malıdır. Aksini iddia edip, daha bizler doğmadan; sınırlar koyan, çitler çekerek bazı bölgelere kimseyi sokmayan, savaşlar çıkartan hiç bir ülke asla haklı değildir. Dünya'nın her yerinde; herkese yetecek kadar yaşam alanı, herkese yetecek kadar ekim alanı, herkese yetecek kadar kaynak ve herkese yetecek kadar yiyecek-içecek (her şey doğru ve işlevsel şekilde sistematiğe topluca oturtulabilirse, insanların tamamında gerçekten insan olma bilinci daimi hissiyata dönüşürse) mevcuttur. Tüm mevcut farklılıklar, aslında zamanında bunun başarılamamış olmasından kaynaklı; toplumların yaşamak ve alışmak zorunda kaldıklarının izleridir. Bahsi geçen herkese yetecek miktardaki kaynaklar, tüm hür insanlara -mutlak- hakkaniyetle dağıtılabildiği, insanoğlu bir bütün içerisinde tek bir mutlu Dünya ülkesi olabilmeyi başarabildiği güne kadar, hiç bir ülke haklı değildir.
Bu başarılamasa bile günü geldiğinde bu karara topluca varılmak zorunda kalınacağı (el birliğiyle tüm dünya'yı batırdığımız gibi) çok açıktır. Esas umut edilmesi gereken, o güne kadar tüm insanlığı (tüm insan ırkımızı) tehlikeye atmak pahasına haklı olduğunu zanneden ülkelerin daha fazla ortaya çıkmamasıdır.