17 ülke ile zamanında yaptığım eylem. Birini değil de aidiyet duygusu arıyordum. Başka insanlar, başka kelimeler, başka duygular.. En önemlisi de bir aile arıyordum. Yunanistan sahillerinde sızmadım mı dersiniz, Viyana'da bir kilisede Tanrı'ya dua etmedim mi.. Romanya'da evsizlerle sohbet ederken hatta Bosna'da Avusturya-Macaristan veliahdının vurulduğu yerde bir Boşnakla dans etmedim mi... Neler yaptım aklımdaki "o şeyi" bulmak için.
Bulduğum tek şey ise metroların aynı olduğuydu. Dehşete düşürmüştü beni metrolar. Aynı mutsuz insanlar, birbirine bakmadan gelecek durağı bekleyen çiftler, bezgin anneler, yorgun babalar.. Çok üzülmüştüm. Çok gelişmiş metrolara bindim, dünyanın en eski metrolarına, en karışık hatlara sahip metrolara.. Hepsinin ortak yanı farklı lisanlarda aynı yalnızlıktı.
Dramatize etmedim meseleyi, olsun deyip geçtim.
Aradan çok zaman aktı. Geçtiğimiz şubat ayında, 30. yaşıma özel bir armağan verip ingiltere'ye gittim. Aile aramaya değil, ayakları üzerinde duran, yalnızlığını kabullenen ve senaryo hocasının elini sıkmaya giden genç bir kadın olarak gittim. Çok diyen oldu, "Vizen de var, dönme iltica et." diye. Ama ben artık insanın nerede değilse orada mutlu olacakmış gibi hissetmesini kabullenmiştim. Doğum günümü geçirdim, ingiltere metrosunu da inceledim ve hocamla tanışıp geri döndüm. Bu sefer daha mutlu geldi insanlar gözüme, metro çok eskiydi fakat daha huzurluydu sanki. Ya da ben daha eski ve daha mutluydum artık.
Kendinizi bulursanız birini aramanıza pek gerek kalmıyor özetle.