hayât-ı dûnyeviyesinde tefsir ilmî ile hâsıl olmamış aklen kur'an yorumlamaları ve üstâdları turan dursun'dan ders almaları sebebiyetiyle eleştiren mes'ele. şimdi size ilim öğreteyim:
Ayet, “kevâ’ib” ve “etrâb” olmak üzere iki sözcükten oluşmaktadır. “Kevâ’ib” kelimesi “ka’b”
kelimesinin çoğulu olup “yükselme, kabarma, çıkıntı yapma, dolma, yücelme, değerli olma, küp” gibi
anlamları ifade etmektedir.
Yukarıda zikredilen meallerin, “kevâ’ib”/“ka’ib” kelimesinin lügavî çözümlemesini ifade eden “göğsün
kabarması” anlamından yola çıkarak söz konusu çevirileri yaptıkları görülmektedir.
Kelimenin harfî anlamı böylesi bir tercümeye imkân vermiş olsa da kelimenin delalet ettiği kavramsal anlam gözden kaçırılmıştır. Arap dilinde bu kelime ism-i fail kalıbında “ka’ib” olarak gelir ve “gençlik/ergenlik dönemine girmiş gencecik kız” demektir. Göğsünün kabarması bu yaşa gelmiş genç kızın fizyolojik bakımdan ayırt edici özelliğidir
Türkçede kişinin ihtiyarladığı dönemi ifade etmek adına “saçı sakalı ağarmış” veya bir gencin delikanlılık dönemine ulaştığını vurgulamak için “bıyıkları terlemiş” ifadelerini kullanırız. Bu ifadeler, kişinin saçına veya bıyıklarına dikkat çekmek için değildir; o şahsın hangi yaş aralığına ulaştığını vurgulamaktır. Sözgelimi Arapçada ”الحائض “kelimesinin harfî anlamı “hayız gören kişi”dir.
Arap dilinde otorite kabul edilen Ebû ishak ez-Zeccâc (ö. 311/923), Meʿâni’l-Ḳurʾân ve iʿrâbüh adlı eserinde ,gencecik onlar/ أي أسناهنن و " güzellikte yaşıt kızlardır” şeklinde tefsir etmiştir (Zeccâc, 1988: 4/338). Zeccâc burada kelimenin harfî anlamını zikretmek yerine lafzın metin içinde kazandığı anlamı belirlemiş, kelimeyi anlaşılır kılmıştır.
Kur’ân çevirisi yapanların yapması gereken esasında budur.
Nice iffetli ve şerefli kadınları esir aldık
içlerinde sefalet nedir görmemiş, el değmemiş, gencecik kızlar vardı.
Vermiş olduğumuz bu bilgiler göstermektedir ki yukarıda zikrettiğimiz mealler “kevâ’ib”
kelimesinin delalet ettiği anlam yerine lügavî anlamını vermeyi tercih etmişlerdir. Meal kuramı açısından bu isabetli bir tercih değildir. Tüm dilbilimsel veriler ve analizler lafzın delalet ettiği anlama ulaşmak içindir. “Kur’ân lafızlarının delalet ettiği manalar gündelik Arap dilinin delaletleriyle sınırlı
değildir”
rasûlullâh'ta evleneceğiniz kadın için bâkire ve masûm olması, zinâ yapmamış olmasını tavsiye eder.
Kur'an'da geçen bir ayete veya bir ifadeye doğru bir anlam verilebilmesi için Kur'an’ın
tamamının bir bütünlük içinde göz önünde bulundurulması gerekmektedir (bk. Öz, 2016: 128). Nebe 78/33. ayet, takvâ sahipleri için hazırlanmış nimetlerden biri olarak hûrilerden bahsetmektedir. Ancak
hûrilerin anlatıldığı başka ayetler de vardır. Hûri kelimesi esasında sadece Türkçede kullanılır (Topaloğlu, 1998: 18/387). Arapça karşılığı h-v-r kökünden türemiş olan “hûr” kelimesidir (ibn Manzûr, ts.: 2/1043). Kur’ân-ı Kerîm’de hûr kelimesi dört âyette geçer. Bunların üçünde “iri, kara gözlüler”
anlamındaki “’în” kelimesiyle birlikte zikredilmektedir (ed-Duhân 44/55; et-Tûr 52/20; el-Vâkıa 56/22).Bir ayette “Çadırlarda iskân edilmiş” mânasındaki “maksûrât” kelimesiyle beraber zikredilir (er-
Rahmân 55/72). Hûriler üç âyette, hûr kullanılmadan “bakışlarını kocalarına hasretmiş iri gözlü hanımlar” (es-Sâffât 37/48), “bakışlarını yalnız kocalarına hasretmiş yaşıt hanımlar” (Sâd 38/52) ve
“bakışlarını yalnız eşlerine çevirmiş, onlardan önce hiçbir insan ve cinin dokunmadığı hanımlar” (er-Rahmân 55/56) anlamlarında “kâsırâtü’t-tarf” terkibiyle, bir âyette de “iyi huylu güzel kadınlar”
anlamında “hayrâtün hisân” kelimeleriyle (er-Rahmân 55/70) anlatılmıştır (bk. Topaloğlu, 1998: 18/387).
Vâkıa 56/37. ayette “eşlerine düşkün yaşıt kızlar” anlamında “urub-etrâb” nitelemesi geçmektedir.
Medenî sûrelerde hûriler “tertemiz eşler” mânasında “ezvâc-ı mutahhara” şeklinde ifade edilmiştir