Madem her şeyin bir yaratıcısı var nasıl olur da Allahın bir yaratıcısı olmaz, durup dururken nasıl olur da bir şey var olur. Bir şekilde sebep sonuç ilişkisi olması gerekmez mi?
Aynı soruyu size soruyoruz. Ortada bir gerçek, bir kâinat, bir dünya var. Madem sebep sonuç ilişkisi var. Bu kâinatı kim yarattı? Tabiat derseniz, tabiatı kim yarattı? Madem kendiliğinden bir şey olmuyor, öyle ise bunları kim yarattı, ne derseniz tekrar sorarım, onu kim yarattı? Gördünüz mü cevap vermeniz imkansız.
Eğer aşağıdaki yazıyı anlayabilirseniz mesele kalmaz. Meselenin aslı ise şöyledir:
Allahın yaratma gücünü anlamak için Allahü teâlâyı ve bütün sıfatlarını iyi bilmek gerekir. Allahü teâlânın kıdem sıfatı da vardır. Yani evveli yoktur, yaratık, yani mahlûk değildir. Allahın yarattığı her şey mahlûk olur. (Allah, evveli olmayan, yani kıdem sıfatlı bir varlık, yani bir ilah yaratabilir mi?) demek tenakuz [çelişki] olur. Yaratılan şey yaratıktır, mahlûktur. (Bir şey yarat ki, mahlûk olmasın!) denmez. Çünkü yaratılan şey mahlûk olur. Mahlûk olan şey de yaratıcı olmaz. Onun için, (Allah kendisi gibi yaratıcı olan bir ilâh yaratabilir mi?) sözü, mantıksız, çelişkili bir sözdür.
Her yaratık, bir yaratıcı tarafından yaratıldı gerçeği kabul edilmezse, inanmayan da bu işe cevap veremez. Mesela bir kimse, ben nereden geldim dese, bu sırası ile Hz. Adem’e kadar gider. Ondan sonra, Onun topraktan yaratıldığı, toprağı da Allahın yarattığı anlaşılır. inanmayanların dediği gibi, Allahı da başka bir ilah yarattı denirse, bu çok yanlış olur, çünkü, bu sefer de onu kim yarattı denir. Onu da bir başkası yarattı denirse, bu sefer peki onu kim yarattı denir. Bu sonsuza kadar böyle sürüp gider, bir netice alınamaz. Her şeyin bir sebebi vardır. Bu sebepleri kendisinin sebebi ve başlangıcı olmayan biri yaratabilir o da Allahtır.
imam-ı Rabbanî hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlâ, zamanlı, mekânlı, cihetli değildir. Bir yerde, bir tarafta değildir. Zamanları, yerleri, cihetleri O yaratmıştır. Bir şey bilmeyen, Onu Arşın üstünde veya yukarıda gökte sanır. Arş da, yukarısı da, aşağısı da Onun mahlûkudur. Sonradan yaratılan bir şey, kadim [ezeli] olana yer olamaz. Allah, madde, cisim, araz, yani hâl değildir. Benzeri, ortağı, zıttı yoktur. Bildiğimiz, düşünebileceğimiz şeyler gibi değildir. Nasıl olduğu anlaşılamaz, düşünülemez. Hatıra gelen her şey yanlıştır. Allahü teâlâ, kâinatın ne içinde, ne de dışındadır. içinde, dışında olmak, var olan iki şey arasında düşünülür. Hâlbuki kâinat, hayal mertebesinde yaratılmıştır. Hayal mertebesindeki âlemin devamlı var görünmesi, Allahü teâlânın kudreti ile oluyor.
Bir filmdeki cansız resimler, aynen canlı gibi hareket etmektedir. Bir kimse hayal kursa, hayalinde çeşitli işler yapsa, (Bu kimse, hayalinin içindedir, dışındadır.) denemez. Çünkü hayal gerçek değildir. Rüya da hayale benzer. Rüya gören kimse, rüyasının ne sağındadır, ne solundadır. Rüyasında yer, içer. Hatta rüyasında rüya bile görür. Allahü teâlânın kudreti ile hep devam etse, insan rüyayı gerçek bilir, rüyadan başka hayat yok zanneder. içinde bulunduğumuz dünya hayatı da bir rüyadan ibarettir. Demek ki; kâinat hayal mertebesinde yaratıldığı için bize var gibi görünmektedir. Ezelî ve ebedî var olan yalnız Allahü teâlâdır.