oldukça endişe verici bir ne yazık ki dramıdır, senelerdir bir oyun gibi sahnenelen.. günümüzde, türlü aksaklıkları, açmazları, ne doğulu ne batılı dolayısıyla arada derede, zaman zaman isyankar zaman zaman da elinden oyuncağı alınmış bir çocuk misali olmamızı tümüyle açıklar bu dram.
olayı en başından ele almak gerekirse;
mustafa kemal atatürk, milli mücadele döneminden zaferle çıkıldıktan sonra malumunuz türlü ıslahatlara, inkılaplara yönelmiş ve devletçi bir politika gütmüş ve türkiye cumhuriyeti'nin temellerini atmıştır. o günlerde gerek tbmm'de yaptığı konuşmalar gerek ise nutuk'da dile getirdiği şeylerin bir bölümü devletin ekonomi politikasına yönelikti. bu da devletin siyasi üslubunu, ideolojisini malumiyetle ifade etmekte. yani, kendi siyasi çıkarlarımız için asla bir devlete saldırmayacağız, topraklarına göz dikmeyeceğiz. ancak dışardan bize bir saldırı olursa kendimizi savunmak için kan dökeceğiz. ve kendi yağımızda kavrulacağız mütemadiyen.
gazi'nin o yıllardaki açıklamaları, düşünceleri kesinlikle mantık silsilesinde. devletin o zaman ki halini düşünürsek gayet rasyonel bir davranış. ve ülkenin her bir yanı devlet sermayesiyle oluşturulmaya başlanmış. ve bilindiği üzre devletçilik de atatürk inkilapları arasında yerini almıştır. ve hala da o özelliğini korumaktadır, yerinde yeller esse de, bu da bizim ne kadar şematik bir millet olduğumu göstermekte kanaatimce.
fakat çok partili siyasi hayata geçmemizden sonra halk ciddi anlamda- menderes iktidarı sırasında- zenginlenmiş, sosyal sınıflar oluşmaya başlamıştır. demokrat partinin baskıcı ve liberalizmle müthiş bir şekilde tezat oluşturan özgürlük anlayışıyla türk halkı yine kendi yağında kavrulmayı seçmiş menderes'in idamıyla da yine bir fırsat kaçmıştır. halk yine ezilen, devlet için olma psikolojisi güden, kendi gücünden bi haber nemenem bir şey konumundadır. zira birey diye bir şeyden habersizdir ve kitleler halinde acı çekme mutlu olma paydası altında toplanmıştır.
günümüze kadar ise demokrasinin hiçbir şekilde ülkeye sirayet etmemesinden dolayı- darbeler, muhtıralar- ülke insanı kısır bir sağ- sol çekişmesi içinde kalmış, ülkenin umudu olan gençler anti amerikancılık gibi komik bir hülya içinde yaşamış, toplum için varız psikolojisi yine güdülmüş, kendi başlarına yine kendileri için bir şey ifade etmemişlerdir.
bu nedenlerden ötürüdür ki biz hiçbir zaman kapitalizmi anlayamamışızdır. onu hep sömüren, filmlerin kötü karakterlisi sanmışızdır. zira bunun temel sebebi onu anlamak yerine anlayamadığın bir şeyi- amerika ve ingiltere- habire protesto etmek ve dışlamaktır. en başından beri kendi yağımızda olalım gibi ezik, aşağılık, mağlup duygularla hayatımızı idame ettirmemizden ki her zaman ezik adam tripleri atmışızdır.
temel sorunumuz ise yine bu bağlamda duygusallıktır. günlük hayatımızda nasıl bir komşumuza davranıyorsak, nasıl her zaman nerde o eski ramazanlar, eski mahalleler diyorsak işte devletlerle olan münasebetimiz de bu kadar duygusal ve hiç pragmatist değil. herkesi kendimiz gibi sanıp herkesin iyi insanlar iyi devlet olduğunu düşünüyoruz biz. bir kere olayı iyi kötü kavramları içerisinde değerlendiriyoruz ki tüm bu münasebetler iyinin ve kötünün ötesinde, üstünde şeylerdir aslında.
toparlayacak olursak; aslında bunun temeli mustafa kemal'den öteye dayanıyor. yani kurtuluş savaşı öncesine. bu sorun aslında osmanlı devleti'nin kötü bir mirasıdır bize. bir milliyetçilik akımını - 1789 fransız ihtilali- aklı başında politikalar uygulayarak atlatsaydı şu an belki de dünyaya amerika, ingiltere ve türkiye üçlüsü hükmediyor olurdu. lakin bu işler bize ezbere anlatıldığı gibi tamamen hoşgörüyle - osmanlının hoşgörüsü- olacak şeyler değil vesselam. hoşgörü ekonomik bir politika değil zira.