albert camus'nun en önemli eseri olarak kabul edilir. konusu ise cezayir'de bir kent olan oran'da geçer. aslında camus bu sefer de diğerlerinde olduğu gibi kendi dünyasından parçalar anlatır. esasen bu dünyada kişiler dünya ile karşı karşıyadır. umutsuzdur, mücadelecidir, bezgindir, bıkkındır, takmaz, bu ilgi/sizlik zannımca eserin ana noktalarından biridir. belki sartre'in bulantısı kadar olmasa da ondan da geri kalmaz; özelikle anlatımda sartre'i daha iyi bulduğumu söyleyebilirim. başkaldırıyorum öyleyse varız felsefesinin en üst noktasında duran eser olarak da kabul edebiliriz, mücadele çoğul bir hale gelmiştir. genel manada görülür ki karakerlerde de bir ateizm hakimdir tarrou'da bu görülebilir. din değiştiren papaz ise işin ayrı bir yönüdür!(insafsiz adamlık). ama veba bir yerlerde saklanıyor, her an çıkabilir(ölüm gibi) uygun durumu kolluyor!
eserde beni en çok etkileyen noktalardan birisi vebanın son bulmasında büyük emekler veren tarrou'nun ölümüdür. ölümle umutsuz olan mücadeleyi hayat felsefesi haline getirmiş tarrou'nun ölümü insanı hakkaten etkiler. bir de vebadan ölen insanların gömülecek yer bulamayıp, ocaklarda yakılması ve bunun puslu dumanının tüm şehri sarmasıdır. bir diğer nokta da yargıç othon'un oğlunun ölümünün camus tarafından mükemmel anlatımıdır. ayrıca eseri anlatan vebayle mücadele eden ve o şehrin halkının yarasını saran dr. rieux'dur.
grant, gazeteci ve özellikle cottard incelenesi kişliklerdir. cottard'ın kendi içine düştüğü tutuklanma yalnızlığını korkusunu, vebada bütün halk ölümden duyar. bu onu rahatlatır çünkü insanlar bir zamanlar kendinin yaşadıklarını yaşamaktadırlar, korku yalnızlığından kurtulmuştur. hiç bir şekilde vebanın geçmesini istemeyen ve bunu biraz da ticari çıkarı için de kullanmaya çalışan bir akbaba görüntüsü verir.
l'etranger(yabancı)'da ise;
camus'nun en ilginç romanlarından biridir, romanın kahramanının baştan beri başlayan ilgisizliği göze çarpar. özellikle raymond gibi, bir pezevenkle senli benli olması ya da onun için olmanın ya da olmamanın bir anlam ifade etmemesi ve yine marie isimli kız arkadaşının evlenmeyi düşünüp düşünmediğini sorduğunda çok rahat bir şekilde evet ya da hayır diyebilmesi, yani şu mantık var, '
''evlenelim tamam, ama evlenmesek de olur sen karar ver benim için fark etmez''
tipi bir bakış açısına sahiptir. 20.yüzyıl insanınnın kendi içersinde yabancılaşmasını ne güzel anlatıyor! hareketsiz sorumsuz anarşik ve pasifize olmuş suretler!
annesini ölümüyle başlayan olaylar sisilesinde ve özellikle anesini cenazesinde onun yüzünü görmek istememesi fiziksel durumunun fazlasıyla duygularına yön vermesi, olaylara karşı çok ilgisiz ve tepkisiz kalması hakkaten hayret edilecek düzeydedir. bir çok şeye duyarsızdır ve kendinde bir bilinci olmadığını düşünüyorum, arabı neden öldürdüğünü bilmez. birden olmuştur işte 5 el ateş etmiştir. esasen kendi de anlamamıştır. mahkeme de bile durum böyledir, kendisini başkası savunur, bir başkasıdır aslında oynayan, kendisine pek söz vermezler 'sus' kelimesini duyar hep ama idama mahkum olan da kendisidir.
''kaderin yazdığı oyunda başrolü oynayan bir figüren gibidir.''
idama yaklaştığında enteresan şeyler düşünür. giyotin makinasını ya da yalancı bir umut besleyerek af dilekçesini düşünür. biraz kafasına tak eder anlamaya başlar ama iş işten geçmiştir, belki çok bağlantılı olmasa da bu romanın son kısımlarını okurken aklıma tolstoy'un ivan ilyiç'in ölümü isimli eser gelmiştir.
düşüş'de ise;
esasen güvensiz iki yüzlü insanlara, kendini başka tanıtan bir insanı anlatır camus burada. aynı zamanda bu romanda, camus'nün diğer romanlarıyle ne kadar bağlantıda olduğu görülür. özellikle veba romanındaki cottard'ın vebanın geçmesini istememesi ve suçluluk duygusunun bütün insanların yaşamasını istemesi bu bağlantı açısından bir örnek ele verir. esasen bu romandaki kişi tam manasiyle, suçluluğu yaymak ister daha doğrusu herkesin suçlu olduğunu belirtir, bu ikiyüzlülükten bıkan ve gerçeği mezara götürmek istemeyen insanın rolu daha da başkalaşır. kendi kendini yargılamaya başlar. albert camus'nun en fazla zevk aldığım eseridir.
sisifos söyleni;
bu eserden de saç saça baş başa mücadele kavramını görebiliriz. bununla birlikte camus'nun din şeklinde yaşama anlam verebilme olgusu da felsefece intihar olarak isimlendirilir. eğer absurde felsefesi uyarınca,(camus'ya göre) bu felsefe hayata geçirilmek istenirse insan din olayını aşmalıdır. bununla birlikte camus'nun felsefesinin temel noktalarını bu eserde görebiliriz.
böyle sağlam bir diğer eseri ise;
tersi ve yüzü camus'un ilk eseridir, esasen o ilk eserinde yetkinliğe ulaşmıştır. diğer eserlerinden de kopuk değildir. bunu başaran nadir yazaralardan biridir, sonraki eserlerinde de belirttiği gibi camus'nun aslında ulaşmak istediği nokta tersi ve yüzü'nü yeniden yazmaktı ama erken ölüm onu bu planından etti. bu eserinde diğer eserlerinden farklı olarak insan ve dünyayı karşılaştırmak yerine kendi karşı karşıya kalmıştır sorunlarla, çünkü kendinden söz eder kendi mahalesini anlatır. diğer eserlerinde de özelikle veba'da da bu vardır ama şahıslar bu sefer kendisi içindedir. kendi dünyasının yansımalarını bulur. zaten eserleri hep kendi çevresinde olur, yine vebada olayların geçtiği yer bir fransız şehri olan oran'dır. camus'da cezayir de doğmuş ve okumuştur.
buradan sonra ise sözü biraz tahsin yücel'e bırakalım: ''camus'nun yapıtlarının iki ana niteliğinin somut ile basit masal anlatılarının görüşleriyle karşıtlığıdır, bir dünya görüşünün bir aktörenin özetidir. başkaldırı işın özü somut'tur, aşk somuttur, uyumsuz insan somuta bağlanır. eylemin erinci hep zamanla daha doğrusu bugünle sınırlandırılması, niteliğin yerine niceliğin verilmesi, herşeyin görece oluşu, somuta bağlılığın sonuçlarıdır. basite gelince, camus ikide bir bu konuya döner 'böyle işte dünyanın derin anlamını duyar gibi olduğum her seferinde basitliği şaşırttı beni.' camus herşeyi basite indirgemenin sorunları yüzeyselleştirmek değil, tam tersine, derineştirmek olduğunu anlamak için başlıca yapıtlarını gözden geçirmek yeter. çoklarınca küçümsenip yerilen basitlik camus'da ışıklı bir güç kazanır''. `
son söz olarak camus yaşasaydı tersi ve yüzünü hem tersinde hem de yüzünden okuyacaktık, ölümü biraz erken geldi zannımca, zaten her ölüm erken ölüm değil midir üstünün tanrıya kaldığı?"