20.yy'ın ne önemli yazarlarından biris olan franz kafka'nın kadınlarla olan ilişkisi incelenesi bir konudur. onun da hayatına bir çok kadın girmiştir ve ister istemez edebiuyatına ilham olmuştur;
romanlarının şekillenmesindeki önemli pay kafka'nın kadınlarla yaşadığı karmaşık ilişkilerde gizlidir.. mesela dava'nın ilham kaynağı: felice bauer'dir. belki de savunmasını ona karşı yapmaktadır..
kafka felice bauer ile iki kez, julie wohryzek ile bir kez nişanlanmış fakat bu nişanlılık dönemlerinden sonra evlilik gerçekleşmemiştir. aynı zamanda greta bloch(felice'nin arkadaşı) de belirli dönemlerde flört ettiği bilinmekte. hayatının son dönemlerinde de dora dymant ile birlikte olduğu bir gerçek.. esas yazışmaları milena ile olanlardır daha doğrusu bazı mektuplarda sırrını ona açıklayacağını söylemiştir..
kafka, felice bauer ile ilgili yazışmalarında evlilik konusundaki isteksizliği dikkat çekicidir; belki de korkmaktadır: ama bunun ardında belki de edebiyatı beslemek konusundaki bir fikir de etkili olabilmektedir(bana göre biraz artniyetli bir düşünce gibi)
orhan tuncay şöyle açıklar:
(felice ile yazıştığı mektuplar).başka bir amaca hizmet ediyor gibidir. bu konu için canetti şöyle diyor:
''hergün iki üç kez mektup yazar felice'ye. güçsüzlüğüne ilişkin ısrarlı sözleriyle hayli çelişen bir tutum sergileyerek felice'den mektuplarına yanıt almak için yılmadan amansızca savaşır.. çünkü felice'nin düzenli mektuplarının kendisine sağlayacağı güç uğrunda kafka'nın savaşmasının bir anlamı vardır, sürdürülen yazışma boşuna değildir. bizzat amaç, salt bir memnunluk nedeni olmaktan uzaktır, kafka'nın edebi çalışmalarına hizmet eder..''
kafka'nın milena'ya olan aşkı mektup aşkıdır.. aralarında da belirli bir mesafe vardır milena; viyana'da yaşar kafka prag'dadır, aynı zamanda milena evlidir ve kafka yahudi olmasına rağmen milena hristiyandır. aralarındaki mesafe buna bağlanabilir.. daha doğrusu bu mesafeyi kafka bir mektubunda
''aslında bu, hayaletlerle kurulan ilişki.. insan uzaktan birisini düşünebilir ve yakındakini de tutabilir.. yine de mektup yazmak, insanın hayaletler önünde çıplak kalmasını sağlar..''
evlilik konusunda felice ile yaşadığı duraksamaları biliyoruz, kafka esasında burada bir mazoşist daha doğrusu yazma tutkusundan ayrılamayan birisi olarak açığa çıkar.. daha sonrasında akla bir soru geliyor insna nasıl yazabilir? hangi koşullarda gerçekleşir bu?
''.. ve eğer değişimler olursa, bunlar herhalde yalnızca yazmama daha iyi uyum sağlamam için olacaktır;çünkü zaman kısa, gücüm sınırlı, ofis ürkütücü, apartman gürültülü ve eğer tatlı, düzgün bir yaşam olanaksızsa, o zaman kişi hafif manevralarla eğilip bükülmelidir''
kafka'nın esas noktası burada yatar. kendisini bu tip bir baskı altına alır. belki acı verir, belki de başka bir şey ama onsuz yaşayamaz.. yazmazsa ölür o çünkü:
''ama yazmadığım anda, çöpe atılmak üzere dümdüz yere serilmiş gibiyim''
bununla birlikte kafka'nın bazı romanlarında kadınlarla yaşadığı ilişkiler yoğun bir şekilde ele alınmıştır; dava'da üç kadınla ilişki yaşamış ama hiçbiriyle tamamına ermemiştir. avukat'ın hizmetçisi yavşama leni, daktilograf ve dava salonunda öğrenciyle kıştıran çamaşırcı kadın ve aynı zamanda milena ile ilişki yaşadığı dönemde şato'nn yazıldığı bilinmekte. bu romanda da farklı kadınlarla tuhaf ililşkiler içinde bulunmuştur. bar'da sevişmeleri sonra okula taşınmaları daha sonra olga'nın k.'ya aşık olması ve onun kızkardeşi. hemen hemen bir çok eserinde kadınlar göze çarparlar!
bununla birlikte hepsinden ayrı olarak milena jesenka'-ki onun en büyük aşkıdır-yı ayrı bir yere koymak gerektiği kanısındayım!
kafka'nın milena ile oln ilişkisi belirli bir süre sonra onun için işkenceye döönüşür. kafka'nın korkusu ve yetersizliği belki de bu iilişkiyi bu hale getirdi, aşktan acı çekiyordu:
''benim için aşk , kendime saplayacağım bir bıçak olan sensin''
bilindiği gibi.. insan dünya üzerine düşüşten- adem ve havva'nın yasak elmayı yemesinden beri- bir uyumsuzluğa sahiptir. yani bir kutuplaşma gerçekleşmiştir kadın=+ erkek=- gibi bir kutuplaşma.. öncesinde bilinçsiz uyum hakimdir. ama bu olgu bilinçli bilgiye değişilmiştir. bununla birlikte her eril ya da dişil kişilik gibi kafka da bunun sıkıntısını çeker:
idris parry bu konuda şöyle der:
''tamamlanmamış henüz doğmamıştı(işte doğmamışlık belki de elmayı yemeden önceki bilinçsiz durum). onu tamamlayacak tek kişi belki de mektup arkadaşıydı(milena). ona ''milene ana'' diye hitap ediyordu.
ona ''yaşam veren güç'' diyebilirdi milena onun için, bilinç duraksamalarını yumuşatabilecek dünyevi bir anne'ydi(her erkğin sevdiği kadının annesine benzemesi gibi!)''
kafka'nın viyana'ya gidip milena ile dört günlük bir görüşmesi ilişkileri açısından dönüm noktasıdır. oldukça da mutlu günler geçirmiştir orada! ama korku duyuyordu.. viyana'dan döndükten sonra da yaşayamayacağını anlamıştı esasında..
yaşadığı korku varoluşundan kaynaklana bilinçsiz bir korku olabilir. belki de adem ve havva'nın bilgi ağacından daha yermiş yemeden önceki duydukları korku. bu biliçsiz kahramanlar ya da daha doğrusu tiplemeler(bilinçli uyum halindeki kafka'nın romanlarında görünür ve ortadan kaybolurlar. mesela şato'da kadastrocu'nun yardımcıları olan jeremiah ile arthur, dava'daki ressam titorelli'ni yanından ayrılmayan ''birisi kambur üç kız'' ve aynı zamanda yine dava'da önce onu tutsak alan daha sonra da bir cellat tarafından kırbaç yiyen iki nöbetçi de bunlara örnek gösterilebilir..
kafka bir umutsuzluğun öyküsü müdür ya da yarım kalmışlığın?(kadınlar açısından galiba biraz öyle!)
''çitimin üzerinden bakıyorum.. ellerimle yükseliyorum ve yine düşüyorum.''