"Üniversite yıllarında bir grup arkadaşla dini bilgimizi pekiştirmek için kitap okumaları yapardık. Bu okumalar içinde meal ve tefsirler de vardı. O zamanlar bizden daha bilgili ve tecrübeli olan arkadaşlarımız bazı ayetleri ezbere bilmemizin faydalı olacağını söylerdi.
Şu ayet de ezberimizde olanlar arasındaydı: De ki: 'Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kâr getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah'tan, O'nun Resûlü'nden ve O'nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Allah, fasıklar topluluğuna hidayet vermez. (Tevbe- 24)
Bu ayeti ezberlediğimiz dönemde Çeçenistan'dan Bosna'ya, Açe'den Eritre'ye kadar dünyanın her yerindeki cihadın kutsallığı anlatılmakta, istanbul'da spor salonlarında Şehadet Gecesi programları düzenlenmekteydi. Filistin ise hep özel bir konumdaydı. Arkadaşlarımız cihad aşkıyla doluydu. Gerçekten, ruhunu o coğrafyalarda teslim eden insanlar tanıdım.
Sonra zaman hızla aktı ve bize bu ayeti ezberleten arkadaşlarımızın ezici çoğunluğu memleketin dahilinde iktidara getirilen bir güruha eklemlenip resmi törenlerin teşrifatçılarına dönüştüler. Özel sohbetlerimizde bir kısmı, "o zamanlar gençtik", diyordu, geçmişimizi yadsımak için. iran Kudüs ordusu kurdu, Müslümanların buna katılması gerekir, diyerek heyecanla anlatanlar "iran Filistinlilere silahı dayatıyor, halbuki silahsız bir çözüm de mümkün", deme noktasına gelmişti.
Geriye dönüp niçin bu hale geldiler, diye sorduğumda, kendi kendime; Acele ettiler, iktidarı ve iktidarın nimetlerini bir an evvel görmek ve bunlardan istifade etmek istediler, velayet inancı ve bağının, Veliyy-i fakih ile Müslümanların ilişkisinin itikadi ve fıkhi boyutunu idrak edemediler, gözlerini başka yerlere çevirdiler ve böylelikle başka yolları yürüdüler, artık dönemezler, diyorum. "