her şey çok güzel başlamıştı. kesinti olması gereken ilk 2 gün sularım kesilmemişti. tedbirsizliğimin nedeni de buydu zaten.
birisi şehirdışından olmak üzere 2 arkadaşımla birlikte apartmandan içeri adımımızı attığımızda komşumuz "felaket tellalı" suların olmadığını merhaba demeden önce söylemişti.
oysa duş alması gereken iki kişi vardı ve evde yaklaşık 2 litre su. damacana istemek o saatte imkandışıydı.
mümkün mertebe içmek eylemini sigara ile gerçekleştirip, sıvı tüketmemeye çalışan gençlerin bi şekilde çişleri gelecekti.
beklenen an'ın yaklaştığı hissedildiğinde ev sahibi nada internetten ya da tel ile alınabilecek otobüs biletini aşti'den almayı teklif etti;
"hem kızlar size tuvalet de ısmarlarım."
son cümle can aldı, 10 dk sonra aştideydik. pişmanlığımız yanımıza birer tane beşer litrelik şişe ve yüz yıkama jellerini almamak olmuştu. olsun en büyük problem çözülmüştü.
arsenikli de olsa su sudur diyorum ve aşağıya bir tanım sallamadan önce cümlelerimi bir bakınız ile bitirmek istiyorum.
(bkz: elleri dilediğin gibi yıkamanın dayanılmaz hafifliği)
tanım: 5 ayda koca binanın inşaatını bitirebilen müteahhitlerin olduğu bir ülkede 5 günde su borusunu tamir edemeyen belediyenin belli bölgedeki insanları dellendirmesi durumu.
*ben oyumu zaten kayseri'de kullanıcakmışım.
he bu arada pardon edit demem gerekiyordu*
edit: sabah bakkaldan aldığım erikli marka su ile saçımı yıkamanın ve dişlerimi fırçalamanın verdiği keyif her şeye rağmen güzeldi. sanırsın süt banyosu, bu bülent ersoy işini biliyo.
o ne güzel bir su'dur öyle.
kampanya başlatıyorum;