Sene 2015. Bir yaz gecesi. Almanya’nın ufak bir kasabasından üniversite için büyük şehre taşınan ben, ailemin kaldığı o kasabaya ziyaret amaçlı dönmüş bulunuyorum.
E malum; şehrin nüfusu 50bin bile olmayınca, o
o gece düzenlenen liselilerin mezuniyet balosundan herkesin haberi var. Zamanında liseyi beraber bitirdiğim bi kız (selina) arkadaşımın kardeşi de o baloda yer alıyor. balo çıkışı beni arıyor: “Şehre döndüğünü duydum. Ben kardeşimin balosundan ayrıldım, burdan anika (bizim lise zamanından bir başka arkadaş) ‘nın evine geçeceğim. Babasıyla yurtdışına çıktılar, eve göz kulak oluruz biraz”.
Öncelikle şunun altını çizmek istiyorum, bu eski günlere kesinlikle tövbe etmiş birisiyim ve kesinlikle hoş kılmıyorum.
“Aaa ama tabii gelirim göz kulak olmaya canım” diye yavşaklık seviyemi maksimuma çıkartarak, arabaya binip bastım malum eve.
Size bütün olanları kronolojik anlatacağım ama sonrası için şu bilgi önemli: anika adlı kız (yani ev sahibinin kızı) 2011 senesinde annesini kaybetmişti. Ve o 4 yıl içinde anika’da epey hasar almış, devamsızlıktan mezun olamamıştı. Başka da bir şey bilmiyordum , pek alakam yoktu kızla. Merhaba, merhaba. O kadar. Selina (beni Çağıran kız) içeriye buyur etti. Ben o eve girer girmez kendimi kötü hissetmiştim. Tabii zaten amacım belliydi, her ne kadar o günahı işleyecek olsam da, yine de vicdan yapıyordum yani. Ama bahsettiğim kötü his sadece bununla sınırlı değildi. Eve girer girmez negatif enerji hissediyorsunuz. Ve bu sadece çok kötü seçilmiş mobilyalar ve dolaplar yüzünden değildi. Tabii daha hiç bir şeyden haberim yok. Neyse girdim bir kere. Geçtim kızın oturduğu odaya. Şimdi Gereksiz ayrıntılara hiç girmeden atlıyorum ve 45 dakika öne sarıyorum. … . Susamıştım. Odadan çıktım ve mutfağa geçtim. Suyu yudumlarken belimden yukarı, kulaklarımın altına kadar bir ses tırmandı. N’oluyo lan amk derken bu sefer aynı sesi Bodrum katından duydum. Size nasıl anlatayım ses derkene hani öyle bariz duyulan bir ses değildi. Daha çok böyle kafanızın içinde hayal ettiğiniz bi “ses” gibi bişeydi. Ama ikincisi kesinlikle aşağı kattan yukarıya doğru geliyordu. Selina zaten taaa baştan beri tedirgin. ben sesi siklemeyecektim ama o koşarak yanıma geldi ve “duydun değil mi? Bir şey değil, gel içeri girelim dedi” , ve ben kıllanmaya başladım. “Duydum duymasına da , bunların kedisi mi var? Neydi ki o” felan diye sorgularken, yüzüme korku dolu gözleriyle baktı ve odaya girmemi istedi. Açıkçası yine de fazla siklemedim. Yani şu ana kadar kimsenin aklına anormal, paranormal bir şey gelmez. Ben de kafama takmadım daha fazla. Geçtim odaya. Ama o baştan beri tedirgin olan kız, bu sefer göz yaşı damlatmaya başladı. Haydaaa çattık ya, bu şimdi bana hayat hikayesini anlatacak herhalde diye düşünüp, bii mazeret uydurup, evden çıkmayı planlıyordum. Taa ki bu sefer üst kattan çat pat sesi gelesiye kadar. Hani sandalyeyi masaya çarparsınız ya, o gibi bir şey. Bu Sefer sövmeye başladım, “ne bu ya, Kedi mi yukardaki amk” gibi bir şey dedim. ilkinde Bodrum katına inmedim, bu sefer beni kimse tutamazdı. Daldım salona, çıktım merdivenleri üst kata. 3 tane kapı/oda. Sağ ve soldaki kapılar kapalı, öndeki kapı açık. Odaya girerken aşağıdaki kız merdivenin dibinden bağırıyor “ya napıyorsun sen. Gelsene şuraya” felan işte. Ben o arada girdim kapısı açık olan odaya. Açtım ışıkları. Hiç bir bok yok. Kapattım ışığı. Sonra tam çıkarken hani son bi bakış atarsınız ya, işte tam o bakışı atarken camda bi el izi gördüm. Dışarısı bildiğiniz alacakaranlık. Ay çok güzel parlıyor. Ve o camdaki iz resmen sırıtıyor. Yani tam belki ürpermedim ama ulan ne alaka amk felan dedim. 2. Kat sonuçta, o eli o cama yapıştırmak için ohoooo. Neyse dedim, indim. Bugün bile sonra olacaklarla bi bağlantısı var mı, bilmiyorum. Ama camdaki el izini söylemedim kıza. Ama onun tedirginliği de devam ediyor. Yukarıya dalmadan önce ağlamaya başlamıştı hatırlarsanız. Bana bir şey diyecek, anlatacak gibi bir hali var dı, ama ağızını açmadı. Ağlamayı da kesti. Tek dediği şey, gel odada oturalım. Geçtik oturduk. Her şeyden bağımsız zaten saat geç olmuştu, ben yavaştan kalkma hesapları kuruyorken, Bodrum katından ilk duyduğum sesi yine duymuştum. Kız sadece bana baktı. Nefesini tuttu. Ben de artık bi hayli agresifleşerek şimdi siktim seni diyerek aşağı daldım. Dalacaktım daha doğrusu. Kapı zor açıldı. indim. Arkamdan dur diye bağırdı. Ama Orada görecek olduğumu beklemiyordum. Ev sahibi, kendi kenevir otunu besliyormuş. Yanları açık bi kutunun içerisinde. Ultra violet ışık Lambasının altında. Ama kenevirin o lambası yanmıyordu. Döndüm arkamı , seslendim. “Selina? Senin bundan haberin var mıydı?” , varmış. Peki dedim, lambası niye yanmıyor? Hoooopp hemen atladı. “Lamba mı yanmıyor? Daha dün kontröl ettiğimde yanıyordu. O lambalar hep yanıyor. Sönemez. Kenevirlere devamlı ışık Lazım”.
Kızım yanmıyor işte. “Çık ordan dedi”. Ben keneviri bulmuşum, çıkarmıyım. Lambayı incelemeye indim, iniş o iniş, arkamdaki demir kapı kapandı. Bodrumun tavan lambaları yanıyor yanmasına da, tırsmadım değil. Zıpladım, çıktım merdiveni kapıya kadar. Asıldım. Eeeee? Bu kapı niye açılmıyor? Ben bi tarafdan, selina bi tarafdan açmaya uğraşıyoz, ta ki iki kez duyduğum o tuhaf sesi yine bizzat kulaklarımın altından kıdıklanarak duyana kadar. Bismillahirrahmanirrahim. Kız öbür tarafda ağlamasa ben paniklemiyecem zaten, artık o anda açtım ellerimi bastım ayetel kürsiyi, nas suresini. Aklıma ne geliyorsa artık. Bu salak kız da nerden bilsin tabii, “ne yapıyorsun orda. Ne yapıyorsun. iyi misin. Şeytan mı çağırıyorsun” diye iyice delirmeye başladı. Gülermisin ağlarmısın. Ben de ona bağırıyorum, ya sen şu kapıya şöyle asılsana, bilmem ne zımbırtıyı şu tarafa bascan felanca diyerek talimat veriyordum artık ve sonunda açabilmişti beceriksiz pasaklı kız. Artık benimde sinirlerim iyice bozulmuştu. Başlatmayın kenevirinize de , evinize de diyerek çıkıyordum. Kolumdan tuttu, “sana anlatsam inanmazsın ki zaten” dedi ve bana bulunduğumuz evin ve okuldan tanıdığım ev sahibinin kızının hikayesini anlattı. Bu kızın annesinin öldüğünü biliyordum. Bu kızın annesinin tam olarak o evde öldüğünü bilmiyordum. Bu kızın annesinin tam olarak o evde kendini asarak öldüğünü hiç bilmiyordum. Meğerse Ev sahibi,
kızıyla birlikte ispanya’ya (ki babası alman da, annesi ispanyol’du) cinci papaza gitmişler. Bunu düzenli olarak 2 sene boyunca yapmışlar. Ulan tamam da, sen bunları bile bile ne sikime buraya geldin ozaman sorusuna “çünkü arkadaşım öyle istedi” dedi. iyi dedim. Evinize de, kenevirinize de, cininize de sokarım deyip çıktım. Evin içindeki ses fısıltısı bi yandan, arka plandan gelen balonun sesi bi yandan (zira yakınlardaydık) , arabaya doğru yürüdüm, bindim, arkamı dönmeden basıp gittim.