muhitzsche

entry31 galeri
    12.
  1. öncelikle teşekkür ederim. orada yazılarımın daha fazla ilgi gördüğü var olan durum. bu var olan durumu başka nasıl anlatabilirim ki? düşünsenize satrançta şampiyonluğunuz var ve kibirli görünmemek için başarınızı sahiplenemiyorsunuz. bunu anlatırken seçeceğiniz cümle şu olur: satrançta x ilinde birinciliğim var. bu cümleyi kurmak sizi kibirli yapar mıydı? bence hayır, çünkü var olan durumu anlatıyorsunuz. tevazu kişinin kendisini olduğu yere koymasıdır. olduğu yerden yukarıya koyması kişiyi kibirli yaptığı gibi mütevazı görüneceğim diye olduğu yerden aşağıya koyması da kişiyi kibirli yapar. pısırıklık ile tevazu karıştırılmamalıdır. ki insanların büyük çoğunluğu iyi biri olmak için değil, iyi biri görünmek için uğraşır. tevazu da bu bağlamda asıl anlamının ırzına geçilmiş bir kavramdır. hemen her şeye "eheh estağfurullah" deyip başarısını bile sahiplenemeyen pısırık heriflere mütevazı diyemeyiz bence.

    bakın, tasavvuf edebiyatının başlıca eserlerinden biri mantıku't-tayr'dır.
    mantıku't-tayr'ın yazarı attâr, kitabın sonlarına doğru kendisinden oldukça emin, adeta çoğunluğa üstten bakarak şöylece meydan okur:

    "bundan sonra da kıyamete kadar, benim gibi kendinden
    geçmiş biri çıkıp da, sözü bu çeşit kaleme alamaz. bu tarzda bir kitap meydana getiremez!
    ben hakikat denizlerinin incisini saçmaktayım. söz bana
    verilmiştir, bende hatmolmuştur; nişanı da işte!
    kendimi bir hayli övsem de, bu övüşümü kim takdir eder?
    fakat bir insaf ehli çıkarsa, kadrimi bilir, anlar. çünkü
    dolunayımın nuru gizli değildir ki!
    halimi birazcık gizli söyledim, ama sözden anlayan, şüphe
    yok ki, insaf eder, hak verir bana!"

    tevazu tasavvufun ana kavramlarındandır. şimdi biz tasavvufun büyüklerinden biri sayılan feriduddin attar'a bu cümlelerinden dolayı kibirli mi diyeceğiz?

    ya da cemil meriç, ribot'yu çocukken okudu. daha 10'lu yaşlarındayken ilk çevirisini yaptı, o yaşlarda çok okuduğunu ve en az 15 sayfa yazdığını kendisi söylüyor. (kaynak: bu ülke)

    cemil meriç kendisini şöyle anlatıyor:
    "türkçem zengindi, çok okumuştum. bu temrinler yazı kabiliyetimi bir
    kat daha geliştirdi. şiir ezberlemekten hoşlanmazdım, gramere ısınamadım.
    ama liseyi bitirene kadar kompozisyondan hep birinciydim."

    cemil meriç sahiden de "lügat namustur" diyerek gündelik hayatta bile kendisini 6000 - 7000 kelime ile ifade eden bir kimseydi ki 300 400 kelime ile kendisini ifade eden birisinin onu anlaması da bu yüzden zordur ve ondan alabileceği pek bir şey de yoktur.

    "anlıyorum ki, zalim ve
    kıyıcı bir gerçekten kurtulmanın tek çaresi, reel dünyadan kitaplar
    dünyasına sığınmak" deyip
    düşman bir çevreden kitaplara kaçan, kitaplar dünyasına sığınan adam cemil meriç bu ülke'de uzun uzun kendisini anlatıyor ve zaman zaman kendisini bildiğiniz övüyor. kendisi için "kendini
    çevresindekilerden üstün gören bir ukalâ." dediği kısımlar bile var.

    şimdi biz cemil meriç'e kurduğu bu cümlelerden dolayı kibirli mi diyeceğiz?
    bana öyle geliyor ki bu "kibir, tevazu" kavramları yanlış anlaşılıyor. pısırıklık ile, başarısını sahiplenememek ile karıştırılıyor. şu programda bu kavram çok detaylı konuşulmuştu, izlemenizi tavsiye ederim: https://www.youtube.com/watch?v=Ir4ZdeJtmto

    burada yazma sebebim ise şu:

    o mecradan biraz sıkıldım ve bembeyaz bir sayfa açmak istedim. sadece bu.
    0 ...