dedelerin bana aşık olması

entry10 galeri
    1.
  1. anlam veremediğim bi şekilde dedeler bana aşıklar. dedeler bende ne buluyorlar hiç bilmiyorum ama evet şu son yaşadıklarımdan sonra kesinlikle eminim dedeler bana aşıklar. işin kötü tarafı galiba ben de dedelere karşı boş değilim.

    bizim buralarda her zaman kitap okuduğum bi park var. evde bunaldığım için oraya gidiyorum. fakat sorun şu ki, arkadaşlarım oldu. istemeden. üstelik yaşlılar. ve ben ne zaman kitap okumaya gitsem çevreme doluşuyorlar. elimde kitap olunca beni böyle bi şey mi sandılar nedir, ne zaman gitsem, kitap okumaya gittiğim yerde dört beş yaşlı etrafımı sarıyor ve sohbete başlıyoruz. baya ihtiyar heyetini kurdum, muhtar seçimlerine hazırlanıyoruz. namazdan çıkıp geleni mi dersin, torununu çıkaranı mı dersin... bi tanesi termos getirmeye bile başladı. kahve gibi, "çay koy yeğenime" falan muhabbetleri yapılıyor artık. şöyle konuşmalar var:
    "efendim biz de bunlarla müteselli oluyoruz işte, bîçareyiz amma her gün burada birbirimize muhannen bir şeyler veriveriyoruz işte."
    hani film olsa bu sahneler için fona şu müziği koyarım. "aman muhammed beyciğim zaman değişti, zatıalinizle lâkırdı ediyoruz işte, lâkin sizin de yüzünüze hüzün ve keder perdesi çekiliyor. ne o kuzum! düşünmeye koyuldunuz? kırmızı yanaklarınızda, dudaklarınızda bir beyaz renk peydâ oldu?" falan diye konuşacaz nerdeyse sanki. yani tabii ki abartıyorum nostaljik havanın şiddetini vermek için. aman amca gibi amca işte. amcalar ne konuşur? ondan. nostalji, bizim zamanımızda, bizim torun falan. bir nostaljik bir nostaljik sormayın. nerdeyse küfür etmeyi bırakacağım, o derece nezih. tabii arada küfür de kaydıranlar oluyor ama benim gibi bir küfür üstadı için tırıvırı küfürler bunlar. beni de elimde kitapla görünce hani bi adam sanmış olacaklar ki "hocam yani affedersin ama..." diyerekten küfürden sonra bi toplamaya çalışıyorlar. ulan bilseler benim adım küfür soyadım ölüm. gülesim geliyor ama çaktırmıyorum. yok haklısın amcacığım olur öyle, falan diyorum. hatta bazen o kadar haklı oluyor ki "bunları var ya" diye bi lafa girecek oluyorum. sonra "ı ıhhm neyse" diyerekten toparlıyorum. nezih görünmek için utanıyormuş gibi yapıyorum falan. bu arada "bunları var ya" derken nerelerden, hangi fantastik küfürlerden döndüğümü izah etmek için şu görseli ekleyeyim ki nezih görünmek için ne kadar zorlandığım anlaşılsın:
    görsel

    neyse işte gırgır şamata, gülüyoruz ediyoruz falan her şey güzel.. güzel de, yalnız kalıp kitap okumaya gittiğim yerde resmen yalnız kalamıyorum. o kadar çok ihtiyar arkadaşım oldu ki artık yolda giderken selam veriyorlar. bi keresinde saydım on beş dakikalık yolda rahat on beş yaşlıyla selamlaşmışımdır. hatta geçenlerde beş adımda bir ihtiyar selamı alınca kuzen şaşırdı "nerden tanıyorlar olum bunlar seni? ne ayaksın tarikata mı girdin anasını satiyim?" dedi. ben de "eeeee aslan! ne sandın? popülerim olum mahallede ben. biz de öyle boş adam değiliz yani." der gibi baktım. sonuna da şöyle bi kaşı havada iki parantezli göz kırpma sımaylisinden koydum artist artist. böyleli: ;)). havalara bak jsjahah.

    fakat, bu böyle gitmez. arkadaşlarının olması güzel bi şey tamam. ama ufak bi sıkıntı var: kitap okuyamıyorum. hani evde de ruhum bunalıyor kitap okurken. açık havada güzel oluyo diye çıkayım dedim ulan o da boka sardı, durduk yere arkadaşlarımın yaş ortalaması üsküdar musiki cemiyeti yaş ortalamasına döndü. hayır, bunların arasında fazladan namaz kılıp ahirette çan yükselten çalışkan müslümanlar var. bi ara "abi bak sen fazladan namaz kılıyosun çanı yükseltiyosun olmaz böyle, senin yüzünden cennete giremiyecez" diyecektim de vazgeçtim. ama huyum suyum değişti yani, biraz daha böyle giderse şehzade giyimden, çağrı hac ve umre malzemeleri merkezinden falan gidip hac ve umre malzemeleri, takke, mesh, misk falan alacam. samimi söylüyorum misk markalarını biliyorum artık. kurtuba marka miskin kokusu fena değil, biraz parfüme benziyo, en son dört liraydı, kimse misk olduğunu da anlamıyo, hafif bi kokusu var güzel bi şey tavsiye ederim. jsjahah psikolojim baya bozuldu, öyle böyle değil. zira bu kadar çok misk, misvak kokusunun arasında uzun süre kalmak fatih ürekle duş almaktan daha vahim piskolojik sorunlara yol açabiliyor. hatta bu travmanın etkisiyle dolunay çıktığında dansöz elbisesi giyip kolbastı yaparak mahallede hü hü hü hüü diye ağlayarak koşmayı bile düşünmeye başlamıştım lan artık. kafayı yedim olum bildiğin. n'apayım n'apayım derken, mahalle değiştireyim en iyisi dedim. eve biraz uzak da olsa en yakın mahallenin parkına gittim. "oooh yaa burdaki oturaklar daha iyiymiş he" diyerekten bir tanesine güzelce kuruldum. kitabımı açtım. fakat o da ne! daha ilk gün bi amca yanıma geldi selam verdi. "öffffff gene başlıyoruz... duymazdan geeeel, duymazdan geeeeeeel!" diyordu benim kanki(şeytandan bahsediyorum), ama ne mümkün! aleyküm selam, dedim çaresizce. hemen kitaba kafamı gömdüm. masaya oturdu. "görmezden geeeel görmezden geeeel" dedi benim kanki. ama ne mümkün! amca susmuyor. konuşmaya çalışıyor. kafasını böyle kitabın arkasından zorla uzatıyor falan. lan töbe yarabbim! ayıp olmasın diye biraz konuştuktan sonra "abi" dedim "ben biraz kitap okuyacağım da müsaadenle, sana ayıp olmazsa şuraya geçeyim sen burada otur olur mu?" "tabii tabii keyfine bak" dedi. kalktım biraz daha kuytu bi masaya geçtim. fakat ilginçtir, abi de geçti. yemin ediyorum amcaya te aynı böyle dalasım geldi. "töbe estafurullah" der gibi baktım. ama oralı değil. bakıyor. öyle bakıyor. haaaaala bakıyor. bıkmıyordu. biraz sonra gene "ne okuyorsun?" diye sordu. gösterdim ne okuduğumu. beş altı satır okumuştum ki gene konuşmaya başladı. bilmem kimin torunu da benim gibi böyleymiş de o da çok okurmuş da bilmem ne... bir sürü umurumda olmayan detay. adam o kadar çok konuştu ki içimdeki şeytan bile bunaldı, "abi sana kolay gelsin" deyip sustu ve kaçtı. "anlaşıldı bu abi susmayacak canı sıkılıyor belli ki" diyerekten kitabı kapatıp kenarıya koydum. oradan buradan havadan sudan konuşarak amcaya katıldım, konuştuk vesaire. ertesi gün yine parka gittim. yine aynı amca... eve geldiğimde ben bu durumdan nasıl kurtulacağım planları yapmaya başladım artık. anneme, babama falan danışıyorum "ya böyleyken böyle, kurtulmak için gittim ama gene geldi biri yapıştı, kurtulamıyorum, ben ne yapayım, ne diyeyim" falan diye toplantı yapıyoruz. toy gibi, kurultay gibi bi şey oldu. hatun kararları imzalıyor falan. "mahallenin batısındaki dedeleri sen al, doğusundakiler bende" falan gibi stratejik hesaplar yapıyoruz artık zira köşeleri tutmuşlar abi, rahat bırakmıyorlar. birkaç gün daha gittim ve inanır mısınız amca hep oradaydı. "ya nolur git artık nolur" dememek için kendimi zor tutuyordum artık. artık burama gelmişti ve karar vermiştim, bu sefer gittiğimde "abi bak ben yalnız kalmak ve kitap okumak istiyorum, yani seni de anlıyorum ama bilmem nerde okuyan ve inanılmaz dahi torunların gerçekten ilgimi çekmiyor" diyecektim. gittim. masaya oturdum. amca geldi. tam lafa girecektim ki her şeyi anlamışçasına söze girip anlatmaya başladı.
    benim, dedi, burada arkadaşlarım vardı ama hepsi öldüler. bayadır da buraya gelmiyordum, artık sen varsın diye geliyorum.
    "hay amınakoyayım ya gel de dün prova yaptığın cümleyi söyle şimdi" diye içimden geçirdim. "abi yaşlı mıknatısı mıyım ben, ufak çaplı bi bermuda üçgeni falan mıyım, etrafımdaki yaşlıları içime mi çekiyorum nedir, bunlar beni neden seviyolar ya? hayır, bazıları 'benim de kız var, bizim torun da işte bilmem nerde" diye yemliyorlar, kız çocuklarından bahsediyorlar durduk yere. kızlarını verecekler lan nerdeyse. ya ben böyle bi mülayim, bi tatlı bi şey gibi mi görünüyorum acaba, beni niye seviyolar lan bunlar? şu ilginin onda birini hatunlardan görsem ihya olmuştum lan" diye ciddi anlamda sorgulamalara başladım. annem bana sakalsızken "yılmaz morgül'e benzemişsin hihohaha" deyip gülüyo, ilkokul fotoğraflarıma bakınca çengelköy hıyarı gibi çıktığım için bütün akrabalar kopuyo. e bu yaşlılar beni niye beğeniyo? kafamda deli sorular. ben bunları düşünürken amca konuşmaya devam ediyor:

    yalnızım ben burda, pek aralarına da almıyolar beni... arnavut bu mahalledekiler, ben de inegöllüyüm, seninle konuştuğumuz iyi oldu, bi arkadaşım oldu, dedi.

    ulan bu ok zehirli işte bunu atmayın artık ya! abim güzel abim yapma bunu gözünü seveyim ben dayanamıyorum işte böyle olunca ya yapma napayım ben şimdi, ne diyeyim ya. yani abim bana resmen diyor ki "arkadaşlarım öldü, benimle konuş". "olum gitme lan yalnızım". diyor işte bildiğin yani.

    siktir ya napacam olum ben şimdi?..

    dedim ki: anlıyorum abi, fakat ben malayani şeylerden konuşmayı sevmiyorum. şöyle yapalım mı? ben kitap okuyorum, gel beraber okuyalım, birbirimize anlatalım, olur mu öyle? çünkü neye dikkatini yöneltirsen içini o doldurur. gel seninle daha anlamlı, dolu şeylere dikkatimizi yöneltelim ne dersin? abi bi sevindi. "olur olur" derken gözleri bi parladı adamın.
    "ulan hay sikeyim böyle işi allah belasını versin böyle günün" diye bi sövmedim değil ama kıyamadım napalım, beraber okuyacaz artık heheheheh.
    0 ...