insanları ilk önce kusurlarıyla tanımlamamız

entry3 galeri
    1.
  1. ilginç bir durum.

    insanları ve durumları ilk önce kusurlarıyla tanımlıyoruz. bir eve girdiğimizde, biriyle tanıştığımızda ilk olarak kendimizce bulduğumuz eksiklere zoom yapıyoruz. bence bir durumu ya da kişiyi nasıl tanımladığımız bizim ruh hâlimiz ve kişiliğimiz hakkında ipuçları veriyor.

    kameraları olumsuza çevirmek ve daima onu duyurmak, hâliyle onu çoğaltmak eyleminde dünya genel olarak böyle. dilbilimcilerin bildirdiğine göre bütün dillerde olumsuzlukları tanımlayan kelime sayısı olumlu durumları tanımlayan kelime sayısından fazla. bu, sadece olumsuz durumların daha fazla oluşundan mı acaba? sanmıyorum. yüzde 70'i dolu olan bir bardakta bile önce "kimsenin fark etmediği (!)" yüzde 30'luk kısmı daha çok konuşuyoruz bence. cunningham kanunu diye bir şey var. "millet birbirine yardım etmenin değil de laf sokmanın, hatasını bulmanın, millete karşı kendini zeki göstermenin derdinde olduğu için durum böyleyken böyle." dolayısıyla bardak daha da boşalıyor. çünkü eyleme geçmiyoruz. insanları ve durumları ilk önce ve çoğunlukla olumsuz taraflarıyla tanımlamamıza bu yüzden şaşırmıyorum. çünkü bunları düzeltmek, konuşmaktan daha zahmetli. bunda insanın egoist oluşunun da büyük bir payı olsa gerek. "gönül kusur görmez, kusuru gören egodur." denmesinin nedeni de budur. psikolojik egoizmi biliyorum. insanın bir yere kadar "ben, ego" demesinin her zaman kötü bir şey olmadığını da biliyorum. ama bu kadarı fazla.

    cümlelerim yanlış anlaşılmasın. burada "olumsuzu konuşmayalım, pespembe bir tablo çizelim, pollyannacılığın en radikal mezhebini kurup bütün ibadetlerini yerine getirelim" demiyorum. kâr zarar hesabı yapıp bir tür ikiyüzlülükten bahsedeceğim esasında. kendi hatalarımıza daha anlayışlıyken benzer hataları başkalarında gördüğümüzde ne hikmetse onlardan kusursuzluk bekliyoruz örneğin.
    "insanız, hata yapabiliriz." sözünü bir tek kendimizi merkeze alarak kullanıyoruz. kendimiz söz konusuysak hata bağışlanabilir bir şeydir fakat başkaları mükemmel olmalıdır. çok benzerine bir zamanlar sahip olduğumuz bir kusuru başkasında görüp onunla dalga geçmeye, onu insanların içinde rezil edip kendimizi yüceltmeye meyilliyiz. kimsenin görmediği küçük dünyamızda günahlarımızla yaşıyoruz. kimsenin dikkatini çekmediği için şanslıyız. en nihayetinde kameralar bizim küçük dünyamızı çekmiyor. bu günahların benzerlerini büyük dünyada, söz gelimi twitter'da, televizyonda vb. gördüğümüzde müthiş bir ikiyüzlülükle sanki günahsızmışız gibi büyük cümleler kurarak ahkâm kesiyoruz. twitter'da 140 vuruşluk tweet'lerle firavun'a sövüp günahsız numarası yapıyoruz. şeytan taşlayıp meleklerin tarafındaymışız gibi poz veriyoruz. poz vermek. bu yüklemi özellikle seçtim, önemli. twitter, ekşi sözlük gibi yerler "hee bak düğüne gelmemiş." demesinler diye fotoğrafta görünmemizin gerekli olduğu yerler. yani esas amaç "poz vermek." öyle ulvi, yüce bir davayı, mutlak adaleti falan savunduğumuzdan değil, kendimizi pazarlıyoruz.

    yıllar önce yurttan bir arkadaşım facebook'ta sahildeki çöpleri temizleme etkinliği oluşturmuştu. yanlış hatırlamıyorsam 150 - 200 kişi katılıyorum seçeneğini işaretlemişlerdi. bir bu kadar da belkiyi işaretleyen vardı. "siz de gelir misiniz?" diye sormuştu bize. biz de "hayhay seve seve" demiştik. üç arkadaş sahile gittiğimizde bir de ne görelim? bizim haricimizde tek bir kişi bile yoktu. üç kişi elimizden geldiğince ortalığı temizlemiştik. poz vermek dediğim mesele bu işte.

    o yüzden şurada burada sıklıkla "adalet, iyilik, hoşgörü, sevgi, kardeşlik" gibi kimsenin itiraz etmeyeceği soyut kavramları kullanan insanların asıl amacı bu kelimeleri yaymak değil, bu kelimelerden faydalanmaktır.
    örneğin "ya ben şöyle bir şerefsizlik yapmıştım vakti zamanında, şu an çok pişmanım." şeklinde delikanlı gibi kendi kusurunu itiraf eden birisine denk geldiniz mi hiç? çok az. varsa bile bunu yapan kişiyi sanki hiç hata etmemişiz gibi linç ederiz ya da o kişiye öğütler veririz. öğüt veren kişi pozisyonunda olmak fotoğrafta en güzel yerlerden birinde durmak gibidir. hani hepimiz mükemmeliz ya (!).

    özellikle bizim gibi sözde mükemmel insanlarla dolu ülkelerde insanların başkalarından her konuda mükemmellik beklerken kendilerine olan hoşgörüleri korkutucu bir ikiyüzlülük. söz konusu başkaları olduğunda kusurları cilalayıp parlatırken söz konusu kendimiz olduğunda görmezden geliyoruz. keşke başkalarını tanımlarkenki "gerçekçiliğimizi" kendimizi tanımlarken de devam ettirsek. en azından tutarlı oluruz. tanıdığım birisi telefonda konuşurken "kahvaltı ediyorum" dediğimde beni "kahvaltı edilmez, yapılır." şeklinde düzeltmişti. hiç de sevmem konuşurken bu şekilde denyoca düzeltilmeyi ama konu bu değil. doğrusu aslında kahvaltı etmekti. https://sozluk.gov.tr/ 'den bakabilirdi ve muhtemelen kendi hatasıyla yüzleşmemek için bunu bir türlü yapmıyordu. çünkü başkasında hata bulmak, kendi hatasını düzeltmekten daha iyi hissettiriyor olsa gerekti. tabii bu sadece bir örnek. bunu 10'la 100'le çarpın ve bu konuya tatbik edin.

    özetle insan başkaları söz konusu olduğunda hataları 1000'le çarparak ve çarpıtarak anlatırken kendisi söz konusu olduğunda 1'le çarpıyor ve bir kişiye bile bunu itiraf etmiyor.

    insanların genelinin mutsuz ve çoğu zaman karamsar olduklarını düşünüyorum bu yüzden. çünkü her zaman ilk önce eksikleri görmek korkunç bir ruh hâli olsa gerek. olumsuzlukları tanımlayan kelime sayısının daha fazla olması bence korkunç. kötüyü çok fazla anıp onu çoğaltıyoruz aslında. keşke kötüyü bu kadar andıktan sonra onu yok etsek, bu yine anlaşılır olurdu ama kötüyle kötüyü çağırıyoruz. ve aslında amacımız birilerine yardım etmek değil, kendimizi yüceltmek. (bkz: cunningham kanunu)

    dünyanın mutlu ülkelerinden izlanda'da insanlar birbirleriyle şöyle selamlaşıp vedalaşırlarmış: komdu scell (mutlu gel), vertu scell (mutlu git). türkçede insanların çoğu zaman "görüşmek üzere" vb. şeklinde vedalaşmalarını düşünüyorum da bence bu da karamsarlık grafiğimizle ilgili. insanların ruh hâli kullandığı dili, kullandığı dil de bir süre sonra ruh hâlini etkiliyor bence.

    diğer taraftan bu olumsuza, kusurlara bu kadar yakından bakmamız tembelliğe, harekete geçmemeye de sebep oluyor. çünkü sadece şikâyet eden mızmız tiplere dönüşüyoruz. örneğin x kişisi yolda yürürken "bu kaldırımlar ne böyle? şuraya bak çöpleri yere atmışlar, direği kırmışlar, yazıklar olsun, bu ülkeden adam olmaz!" falan dedi diyelim. neye yaradı? itiraf edelim, hiçbir şeye yaramadı. sadece şikâyet etti. eyleme geçiren bir tarafı yok. benim için "ne güzel yerler buralar ya, doğa harika da insanlar çöp atmış rezillik ya." deyip harekete geçmeyen adamla yere çöp atan adam arasında zerre fark yok.
    ama mesela instagram'da onaranlar kulübü diye bir grup var ve şöyle şeyler yapıyorlar:

    görsel

    görsel

    dikkat ederseniz yolda kırılan bir babayı böyle sanatsal bir şeye dönüştürmüşler. onaranlar kulübünün x kişisinden farkı nedir sizce, hadi düşünün. örneğin ben bu insanların ağızlarından (evet, aralarında bulundum) bir kere bile "abi rezillik yia" gibi salak klişe cümleler duymadım. sigara içerken bacak bacak üstüne atıp "memlekette adam kalmadı şekerim, şöyle böyle" şeklinde konuşan bu tarz çığırtkan, kendini pazarlayan, mamalak mamalak konuşan saçı başı sikilesi heriflere "bi sus amk kafa siktin yeter" diyesim geliyor bu yüzden. işin ilginç tarafı bunları konuşan herif beş dakika sonra içtiği sigarasını yere atıyor, yemin ederim. çok acayip. konuşma kardeşim konuşma, yap! onaranlar kulübünden ve yapanlardan olmak zahmetli ama değil mi? böyle konuşup yeterince "evet abi haklısın kesinlikle böyle bu insanlar" şeklinde onay alıp zaten prim yapıyorsun, ona gerek yok değil mi? amına koduğum seni.

    harekete geçmek umutla mümkündür. "tarihi umutlu insanlar yazar." diye bir söz vardır.
    ismail habib sevük'ün atatürk'le beraber kitabında 6. sayfaya bakın. orada şöyle yazar:
    ona," ordu yok" dediler, "yapılır" dedi; "para yok" dediler, "bulunur" dedi; "düşman çok" dediler, "yenilir" dedi ve bütün dedikleri oldu.

    atatürk gibi kimselere "para yok, şu yok, bu yok, memleket şöyle böyle! asla düzelmez! yere çöp atıyorlar:swh" şeklinde olumsuzlukları sıraladıklarında "bulunur, yapılır" falan demişti.

    bu umuttur.

    karamsarlık eğer kişiyi harekete geçemeyecek noktaya getirmişse çizgi aşılmış demektir.
    2 ...