yaran olaylar

entry2147 galeri video2
    2133.
  1. beyler size bi şey itiraf edeyim mi? ben var ya, kendi kafama işedim. insan kendi kafasına işer mi? ben işedim. durun durun anlatacağım, hem de görsellerle.
    14 - 15 yaşlarındayım o zamanlar. dilsiz bi arkadaşım vardı, adı güçlü. pek takılmazdı kimse güçlü'yle. hayatında hiç alkışlanmamış, aferin almamış birisinin burukluğunu:küskünlük, gücenmişlik, yüzündeki o umarsız:çaresiz, çıkar yolu olmayan ifadeyi bilirsiniz. bende de niyeyse yenilen tarafı tutmak gibi bi huy vardır küçüklüğümden beri. üniversite'de bile beni sürekli "olm takılma o çocukla bak!" diye uyardıkları, kimsenin hazzetmediği, herkesin arkadaş olmaktan çekindiği "tuhaf" bir arkadaşım vardı, huy işte. güçlü de "güçsüz" birisiydi ve sadece bir arkadaşa ihtiyacı vardı.
    inadına güçlü'yle oyunlar kurardım ben de, öylece konuşmadan taso maso oynardık beraber. sonuçta taso oynamak için neden alt yazı açalım ki?

    güçlü'yle ilk, elimle "gel gel" yaptığım o gün tanıştık. anladı beni, sonra yavaş yavaş kelimeler uydurduk ellerimizle. ellerimizin lügatinde "arkadaşlık" böyle bir anlama geliyordu çünkü. hani dilsiz bir adamın elleriyle, dilsiz başka bir adamın elleri arasında sessiz bir dostluk oluşur da sessizce her şeyden konuşur ya o eller, hah işte, öyle işaret dili falan bilmem ben ama bi şekilde birbirimizi anladığımız bir "oyun dili" oluşmuştu bizim de ellerimiz arasında. dostluk dili mi demeliydi yoksa? onun gibi bir şey.

    bi gün sıkıntıdan patlıyoruz ikimiz de. her zaman gidip tırmandığımız bi ağaç var. evden de bayağı bi uzakta. elimle böyle uzakları işaret ettim, "yea hacı, ağaca mı tırmansak?" anlamında. sevindi, anladı beni, "okey" yaptı böyle eliyle, düştük yola. o ağaca tırmanmayı da acayip seviyoruz o sıra. bayağı bi yüksek çünkü. hani gören ağaca değil, everest'e falan tırmanmaya gidiyoruz sanar. üzerine çıktığımızda koala gibi bi sarılıyoruz ağaca. kendi dilimizde kahkahalar atıp kuş defterimiz için dallarından kuş topluyoruz. dünya değişiyor resmen, "cuzixavicuwx xxcsaviciciuw" diye sesler çıkararak başka bi evrene ışınlanıyoruz sanki. ya mutluluğumuzu anlatmayayım, göstereyim. en az şunun kadar mutluyuz işte.

    taaa ki o kara güne kadar.

    dostlar, size birisi "ben ağaca çoğiyi çıkarım" falan diyor ve bununla anlamsızca övünüyorsa ona şu soruyu mutlaka sorun: peki inebiliyor musun?
    çünkü o gün bilmiyor olsam da bugün çok iyi biliyorum ki asıl mesele inebilmekte.

    tırmandık güçlü'yle ağaca. sarıldık koala gibi yine hunharca. uçtuk başka evrenlere. derken inişe hazırlanan uçakta iniş anonsu duyuldu:
    sayın yolcularımız!.. kem küm kelepçe...
    anonsla birlikte güçlü, iki üç kıvrak hareketten sonra başarıyla zemine iniş yaptı.
    ben galiba yanlışlıkla fazla tırmanmışım, aşağı baktığımda gözlerim bi karardı. içimden "ulan bi sahatlukh çıkacak galiba" diye geçirsem de bi cesaretle ve olabildiğince temkinli karşı dala zıpladım, oradan alt dala... son hamleme yaklaşmıştım ki ayağım bi kaydı, tam yere kafa üstü düşüyorkeeen!.. hop bi şey tuttu beni!
    ...
    o sırada benim don: bana müsaade.
    ...
    ulan bi baktım donum dala takılmış, ayaklarıma kadar sıyrılmış, dala ööööyle takılıp kalmışım, resmen askılığa asılır gibi asılmışım, anamın amını tam anlamıyla tersten görüyorum. pipim götüm her bi yerim meydanda. beni kafa üstü düşmekten de donum kurtarmış ama şu hâle düşeceğime kafa üstü düşüp geberseydim daha iyiydi amk. medusa'nın kafası gibi ters duruyorum lan. durun ya, burayı çizerek anlatacağım. yalnız iiiyice bi inceleyin, burası önemli. evet tam olarak pozisyon şu: görsel :güzel oldu lan çizim ahahah

    iyice incelediniz mi? gülmeyin lan, şerefsizler. gördüğünüz gibi arazi ıssız bi yer beyler. hani "akşam ezanı okununca eve dön!" der ya anneler. akşam ezanı yok orada olum, öyle bi yer işte orası. uzakta dağlar var anasını satiyim. etraf çayırlık, ev yok, yakında bi cami yok, yok oğlu yok. biz de burayı nerden keşfettiysek, hayvan gibi uzaklaşmışız evimizden resmen, turna gibi ta ebesininkine göç etmişiz aq. ve ben böyle bir yerde bir ağaçta pipimle bakışıp romantik dakikalar yaşıyorum.

    ıssız bir arazide ağaçta bu şekilde asılı kalmaktan daha kötüsü, ıssız bir arazide ağaçta bu şekilde dilsiz bir arkadaşınızla asılı kalmaktır.
    hayır, çocuk zaten bağıramıyor da, dili çözülüp "yardım ediiin! arkadaşım ağaçta dal taşak asılı kaldıııı!" falan diye bağırabilse yakınlarda duyacak kimse de yok. ben zaten şoktayım.
    bi de o şokla ikimiz de iiiyice iletişim özürlüsü olduk. birbirimizi zerre anlamıyoruz. turistle baş başa kalırsın da sempatiklik olsun diye "hellooooo" deyip el sallarsın ya böyle yüzünün tam dibinden, sonra salak salak bakışırsınız, bi şey lazım olduğunda saçma sapan mimikler, bütün vücudunuzla mal mal hareketler yaparsınız, en sonunda sinirlenip "hay aq x diyorum x" dersiniz. tam olarak öyleyiz. zaten kaplumbağa gibi ters dönmüşüm, ellerimle saçma sapan hareketler yapıyorum anlasın diye bi de o hâlde, bi bok anlamıyor. o da bi şeyler yapıyo eliyle vücuduyla bana böyle, dedim ne diyon aqqq? önemli bi şey belli ki ama hiçbi şey anlamıyorum, ben çocuğa tersten bakıyorum, o bana alttan bakıyor, tepesinden bakınca kafasında da benimki gibi iki dönemeç varmış bu arada yeni fark ediyorum, iki evlenecek demek ki babaannem öyle derdi:gerçi ben hiç evlenmedim ahahah:öngörüde babaannem gibi ol, saçma sapan bi hâl, iyice sinir oldum artık, çocuğa nasıl bağırıyorum anlatamam. ettiğim küfürleri:evet o yaşta anlasa çocuk yardım etmekten vazgeçip intikam almak için ağaca tekrar çıkar, götümün bulunduğu konuma ayarlayıp götümü pembeleşinceye kadar siker. yemek tarifi gibi valla, temiz. ama yani hayır ne diyebilirim ki başka? "olum git, yardım çağır bi yerden, mal mal yüzüme bakma, iki saattir bakışıyoruz" demek istiyorum işte, anla ya! saf saf bakıyor öyle. ikinci inönü savaşı'nı anlatacak değilim orda abicim, osmanlıyı soracak hâlim yok, anla işte da! neyse sonunda anladı bizimki. parmaklarıyla böyle 2 yaptı bana, zafer işareti yapar gibi, gitti. dedim yarrraaa yedik aq. 2 ne olum? artık, 2 dakkaya geliyorum bekle mi dediii, 2 saat miii, yoksa 2 asır mı bilmiyorum. yüce allaam n'oolur 2 dakka olsun, diye düşünüyorum içimden. bi taraftan da gidiş şeklini düşünüyorum. çünkü, tamam eliyle 2 yaptı falan ama o gidiş daha çok "bitti" deyip yüzüğü erkeğin avucuna bırakan kadın gidişi gibiydi. ama tarihi umutlu insanlar yazarmış.

    başladım beklemeye. ayağımda kan kalmamış, kan beynime harbiden sıçramış. içimde sesler susmuyor, kendi kendime konuşup duruyorum. lan bi sus. yok. bıdı bıdı içimde kadınlar gün yapıyor resmen, böyle elini kıyafetinin üzerinden sokup fışt diye sütyenini çıkartan mucize kadın bile orda. nası yapıyolar lan bu hareketi? derken, abi hani o kuyruk sokumuna giren ani ve keskin kaşıntı olur ya, hani böyle "ssıhhh" diye havayı içine çekerek dudağının kaşının salak bi hâl aldığı yüz ifadesiyle orayı hunharca kaşırsın... onu kaşıyamamak, hani oruçlu olduğunu unutup bi kilo tulumba tatlısını gömdükten sonra oruçlu olduğunu tam orada hatırladığın için su içememek gibi bi şeydir. hah işte o kaşıntı geldi. inanılmaz kaşımak istiyorum ama yere kafa üstü çakılırım diye de götüm yemiyor hareket etmeye. hadi o kuyruk sokumu kaşıntısı neyse de, acayip çişim geldi dayı. ve işersem namlu doğrudan benim yüzümü hedef alıyor, dedim ya pipimle bakışıyorum diye, yüzüme işerim büyük rezalet. çünkü bi yüzüme işemediğim kalmıştı aq. bunu da yaşarsam (bkz: rezalet puanım 10/10).
    beyler, hani gün kararmaya yakınken duyulan kuş sesleri vardır ya, o ürpertici son kapanış seslerini bilirsiniz kuşların, onları duymaya başladım artık. zaman algımı kaybetmişim ama bu kuş seslerini biliyorum ben, belli ki hava kararmaya yakın. 2 asır demiş meğerse orospu çocuğu.
    ben korkudan bi ağlamaya başladım. ama nasıl ağlıyorum. bağıra bağıra, höyküre höyküre. ağlarken kendimden geçtim aq, kendimi kaybettim, sesim dağlarda yankılanıyor, yanı başımda kuşlar göçüyor, güneş batıyor, ben ağlıyorum. yoruluyorum, biraz duruyorum, sonra gene ağlıyorum. dinlene dinlene ağladım abi. defalarca ağladım... dinlendim... ağladım... bir ara ağlarken gözümde bi yanma ve ağzımda bi acılık hissettim. gözlerimi bi açtım, hemen hiçbir şey olmamış gibi tekrar kapadım hassiktir ya diyerek çünkü gerçek olmasın bu yani ya, şu an yüzüme işiyor olmayayım lütfen. işiyorum abi, yüzüme işiyorum allah kahretsin böyle günü! böyle olunca daha da sinirlerim bozuldu hepten koyverdim, ağzımı aça aça, ağzıma işeye işeye ağlamaya başladım. bi taraftan lıkır lıkır ağzıma, kafama, yüzüme işiyorum, bi taraftan hüngür foşurt ağlıyorum. hani lm dizisinde mecnun bombayı durduramayınca "birazcık ağlayım mı ya, birazcık ağlıyım, şurda bi yerde soteye geçeyim ağliyim biraz ya, bi kafayı topliyim ağlaya ağlaya" deyip ehhaahheeğh diye bağıra bağıra ağlıyodu ya. (bilmeyenler izlesin -> https://www.youtube.com/watch?v=Ue1bRWm1ZL4#t=01m35s ) aynen öyle ağlıyorum işte. çünkü onun yanında ağlarken bomba geriye doğru saymaya devam ediyor ya, bende de bi bakıma öyle bi durum var yani baktığında ve bomba da duracak gibi değil yani. e ama ağlamaya da ihtiyacım var, ağlamam lazım, o yüzden ağlıyorum.
    neyse yoruldum ağlamaktan helak oldum ama ağlayınca hakkaten insan bi kafayı topluyormuş.
    tabii o da bi yere kadar.

    hani dedim ya tarihi umutlu insanlar yazar diye. yok abi o öyle değilmiş. insanı umut öldürürmüş. orospu çocuğu umut.

    hani bi hikâye var ya meşhur.

    hava buz gibidir. kral kale surlarında dolaşmaktadır. muhafıza rastlar ve "üşüyor musun?" diye sorar. o da "sıkıntı yok kralım, alışkınım ben." der. kral da "saçmalama olm olur mu öyle şey? üşüme, bekle, üzerine kalın bi şeyler gönderecem." der. sonra kral bunu unutur. muhafız bekle allah bekle, kralı geldiği geleceği yok. sıcak elbisenin umuduyla bu sefer harbiden üşümeye başlar. derken donarak ölür. ölmeden önce bıraktığı notta da şunlar yazılıdır: kralım, öncelikle senin getireceeen elbiseyi diken terzinin gözündeki yakın gözlüğünün camları kırım kırım kırılsın da götünün derinliklerine girsin, parçalarını tek tek ararken cümle alem götünü siksin e mi? ben normalde yaşardım da senin sıcak elbise vaadin var ya, bana umut oldu ve beni bu umut öldürdü. kralım, senin ben ananın doğum yaptığı hastanede "müjdemi isterim nur topu gibi bir oğlan çocuğunuz oldu" haberini veren hemşirenin alınmamış kaşını sikeyim."

    heh işte aynen böyle beni de, bu çocuk giderken eliyle 2 yaptığı için resmen umut öldürüyordu. artık ben de güçlü'ye yazacağım satırları düşünüyordum ki uzaklardan gelen iki kişiyi gördüm. biri güçlü, öteki tanımadığım bi amca. amca geldi, beni kediyi boynundan tutar gibi tuttu, yere indirdi. uzun zamandır ters yönde giden kan sonunda ayaklarıma gidiyordu. :ters yön cezasıdonumu götümle buluşturdum, birbirlerini gerçekten özlemişlerdi. gözlerimi sabit bir noktaya dikip eve gitmek istediğimi söyledim. güçlü gene anlamadı aq.

    o gün bugündür ne zaman şunun gibi bir ağaç görsem ağzıma sidik tadı gelir.

    çok zor bu hayat. yemin ederim çok zor.
    neyse, yazımı bitirmeden evvel belki bi yardımınız dokunur diye buradan son bir şey söylemek istiyorum:
    evlenmek istiyorum, param da yok. yok mu bana bakacak helal süt emmiş biri ya? ya da iban atiyim?
    0/
    /|
    /\ merabayın qızlar! ihi.
    2 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük