bu akşam, kardeşim istedi; küçük olan. çalışan anneme yardım etmeye çalışan işsiz babam geldi akşam, kardeşim yapıştı boğazına "çikolata getirdin mi?!" diye. utana sıkıla getirmedim oğlum, sonra alırım dedi babam. eskiden hep en pahalısından, antep fıstıklısından getirirdi; saldırırdık. teşekkür etmeden, sarılıp öpmeden, odaya koşar, neden bilmem; annemize sarılır öyle yerdik. hep arızalıymışız.
sonra, bugün yine aynı sahne yaşandı. para yok ama. babam dışarı çıktı tekrar annemin işlerini halletmek için. "ulan ne alaka, karısının ne işini halledecek ki dışarda?" dediğinizi duyar gibiyim, aşçıdır annem; malzemelerini de kendi alır. dolayısıyla kasaba falan babam gider. öyle. yine kasap seansı. kardeşim yapıştı "golden çikolata al bize, kocaman; yeşil kaplı olanından!" diye.
eskiden hep aldığından, çok iyi bildiğinden. uzaklara gittiğinde getirdiğinden. çok iyi biliyordu onu, yıllardır aldığı çikolataydı.
akşam geldi. iki tane dokuzkat, bir tane de minik sütlü çikolata; şöyle küçük küçük içinde 8 tablet oluyor ya, ondan. kardeşim ağlamaya başladı, "ya ama bundan demedik golden dedik!"
yalan söylemek zorunda kaldı.
"golden diyince bundan diyorsun sandım, bak bunda da golden yazıyor; hem bu daha güzelmiş. bir dahaki sefere ondan alırım."
yıllardır aldığın çikolatayı da mı unuttun baba? bize değil, küçük kardeşime alacaktın. golden çikolata. musluğumuzdan mı akıyor sanki, istediği çikolatayı alamadın mı? dokuzkata vereceğin parayla bir tane golden çikolata alsaydın?