beyoğlundan geçiyorum.
istiklal caddesini boylu boyunca gören bir noktadayım.
vakit akşam. ışıklar yanmış.
bütün caddenin ışık demeti, kuru ve pörsük papatyalardan bir buket...
bu demetin içinde, kan yanaklı birkaç krizantem... tayyare piyangosu bayilerinin reklamları...
yaşadıklarını haber veren yalnız onlar.
sinema hareketsiz, gömlekçi çıplak, kuyumcu donuk, lokanta aç, eczane hasta...
yalnız piyango bayileri işbaşında...
vitrinlerin tepesinde yuvarlak dönüyor, oklar kıvrılıyor, dört köşeler geçit resmi yapıyor.
hele vitrinleri görülecek manzara...
hemen hepsinde, gözönüne serilmiş bir servet tesiri yapacak ayrı bir tertip...
tertipler arasında müşterek nokta, teşhir edilen banknot desteleri... onar, beşer, birer liralık banknotlardan kalın desteler...
fakat yalan...
destelerin içi kof...
üzerlerinde altın suyundan ince bir zar... birer tek banknot... bayiler 50-60 liralarını birkaç gece için tedavülden kaldırıp gelen geçenin akimi oynatacak bir hile hazırlamış. muvaffak hile...
her vitrinin karşısında bir halka insan...
hazin hazin düşündüm:
halk ne anlaşılmaz şey!
yüzüne karşı züğürtlüğünü haykıran, aç olduğu nesneyi, şeffaf bir duvar arkasında teşhir eden, böylece hırsını nezaketsizce suratına çarpan aşağılık bir hileye hemen teslim oluveriyor.