Sinirli ve öfkeli olma hali anlamına gelen arapça bir kelime olup; ibn Haldun siyasi ve sosyolojik teorilerinin temelini bu kelimeyle inşa eder. O bu kelimeyi "mukaddime" adlı eserinde akraba, soy, kavim ve bir grubun arasındaki dayanışması yani aralarındaki bağ olarak kullanır -ki taassup, mutaassıp gibi kelimeler de buradan geliyor, aidiyet bağının aşırı haline işaret ediyor- Onun tarih anlayışında devletler bir devletin yani devleti idare edenlerin asabiyetinin azalıp kopması sonucu çökerler ve yerlerini bu sefer asabiyet bağı güçlü başka gruplara bırakırlar. ibn Haldun'a göre devlet ilk kurulduğu sırada gruptaki bu güçlü bağ paralı askerler ve devşirme kökenli devlet adamlarının gruptaki insanların yerini almasıyla kopar ve devlet içinde bir sefahat, lüks ve ihtişam dönemine evrilir. ihtişamın ve lüksün getirdiği harcamalar halka vergiler yüklenerek aradan çıkarılmaya çalışılır ve bu durum da halkta ve küstürülen grupların ve aile bireylerinin birleşerek devlete karşı bir ayaklanma çıkarmasıyla son bulur. Demem o ki; ibn Haldun döngüsel bir tarih anlayışında devletlerin sürekli doğup büyüdüğünü ve sonrasında tarihin tozlu sayfalarına gittiğini, her şeyin birbirini tekrar eden bir döngüden ibaret olduğunu söyler, evet.