her türk'ün asker doğmaya zorlandığı, demokratik olup olmadığı tartışmalı ama askeri devlet olduğu tartışmasız türkiye'de askerlik salt vatan görevi, ordu sadece askeri güç değildir. ordu aynı zamanda toplumun militarize ve disipline edilmesinde öteki kontrol aygıtlarından daha etkili bir ideolojik odaktır. askeri değerler ise kültürel yapı taşıdır, benzetmek gerekirse ordu-millet'in dna'sıdır.
türkiye'de bireyin kendisini ve toplumla ilişkilerini sivil değerlerle değil askeri değerlerle tanımlama süreci ailede başlar, okulda sürer, kitle iletişim araçlarının mesaj bombardımanıyla beslenip güçlenir. sonrasında anneler babalar, bin yılların kazandırdığı tevekkül duygusuyla, nerede, neden, kim için şehit olacaksa olsun, evlatlarını düğün dernek havasında davul zurnayla, ellerine kına yakarak askere gönderirler. doğaldır ki, kışlada daha yoğun bir militarizasyon yaşanır. türkiye'de adaletsiz düzene karşı kitle tepkilerinin az olmasında, 18 yaşında askere gidenlerin yaşadıkları militarizasyon ve disiplin de hayli pay sahibidir. gençlik döneminde kışlada maruz kalınan, itaatkâr ve sorgulamayan birey tipinin kurgulandığı militarizasyonun tortusu, terhisten sonra bitmeyen askerlik anılarıyla sürer gider. hâlen okullarda okutulan milli güvenlik bilgisi ders kitabındaki ifadesiyle ''askerlik yapmayan kişi kendisine, ailesine ve yurduna faydalı olamaz.'' (yani, askerlik yapmadıklarına göre, kadınların ne kendilerine, ne ailelerine ne de ülkelerine faydaları vardır) (!)
''ordu millet'' böbürlenmesi milliyetçiliğin çocukluk hastalığıdır. her çocuk bu hastalıkları geçirir, bağışıklık kazanır, büyür hayata atılır.ilk ''ordu-millet'' fransızlar, onlardan etkilenen almanlar ve öteki uluslar ''ordu-millet'' olmaktan çoktan vazgeçtiler, militarizmi vicdanen reddettiler. türkler ise hala olduğu yerde sayıyor.
her türk asker doğuyor, asker doğduğu için her şeye asker gözüyle bakıyor, karşılaştığı her soruna askeri çözüm arıyor, kendisi çözüm bulamadığında çözümü askerden bekliyor; asker doğmaya itiraz eden biri çıkıp yargılandığında, adliye kapısında linç etmeye yelteniyor.
kışladaki asker elbette asker doğduğunu düşünür, hayatı böyle algılayıp yaşar. şaşılacak şey değildir. çünkü askerdir. kışla, askerce düşünüp askerce yaşanacak yerdir.asıl şaşılacak olan; kışla dışında siyasetçi, bürokrat, hukukçu, doktor, mühendis, gazeteci, esnaf, işçi, marangoz, oto tamircisi, hangi meslek grubunda olursa olsun; sağcı, solcu, milliyetçi, dinci, hangi siyasal kompartımanda olursa olsun, sivillerin de asker doğması, hayatı askerce algılayıp yaşaması; militarizmle gizli ya da açık aşk ilişkisi yaşamayan aydın sayısının neredeyse hiç olmayışıdır.
zorunlu askerlik ise türk halkinin sirtindaki kamburdur. kangren olmus bir bacak gibi düsünün. ya bu bacaği kesmeli, ya da...