'şu insan... insan dedikleri varlık... sadi'ye sorarsanız «tek damla kan ve bin tane kaygı»... eski Yunan hakimi (solon) a göre, o,, bir arızadan ibaret... bazı filozoflar ise insanı «metafizik hayvan» diye tarif ediyorlar. metafizik... yani fizik ötesi... hem hayvan hem de onu aşmış olan bir nesne...
bu tarifler, filden birer kıl koparır gibi birşey, hakikî tarif değil... iğne ucu kadar gözümüze bütün gök sığıyor. bu ne büyük hayret?
iki derimizin arasına bir sigara kâğıdını koysalar, derimizin şuuru bunu tefrik edebiliyor, ayırdedebiliyor.
körlere dikkat edin.
piyango satarlar, iki tane mi, bir tane mi?..
verilen para beş lira mı, on lira mı... hemen farkederler, zekâları derilerindedir.
insanda, kendisini ve kendinden gayrini görmek şuuru apaçık bir vakıa... insan, içine doğru bir iç dünyayı ve dışına doğru da, işte, gördüğü büyük kâinatı hissediyor ve burada kendi mevkiini arıyor.
şu halde insanda kâinatın hülâsası, özü gibi birşey görüyoruz.
tasavvufa sorarsak o bunu çoktan halletmiştir.
her şeyi hallettiği gibi... «alemin küçük nüshası»...
insan budur!..
insanda ilk sual:
«— kimim, neyim, nereden geldim ve nereye gidiyorum?..
vazife ve memuriyetim nedir?..»
insandan çıkıp da insanı saran mefhumlar arasında, zaman, mekân, ölüm, hayat ve daha niceleri...
varlık iştiyakı, yokluk korkusu...
başlıca iki mesele...
burada karşımıza müsbet ve menfi iki kutup çıkıyor.
bu iki kutup arasında, tıpkı elektriği meydana getiren kutuplar gibi bir büyük cereyan var...
işte buradan giderek bütün kâinatı kaplayan iki esaslı varlık üzerinde duruyoruz. ikisine de varlık diyoruz, fakat birinin ismi yokluk...
vücud ve adem...
varlık ve yokluk... yokluk da bir var...
bunun büyük felsefesine girmeyelim. yokluk da kendi kendine olmak iktidarında değildir.'