Ülkemden uzakta kutladığım 3. Tıp bayramı bugün.
Verdiğim karardan asla pişman değilim, ama içimdeki burukluğu da inkar etmem saçmalık olur. Burada bana verilen değeri Türkiye’de gördüğümü düşündüğümde gülesim geliyor, o kadar taban tabana farklı ki insana bakış açısı. Ki burası da cennet değil, hekimlik gibi meslek yapana hiçbir yer cennet değil, hatta ve hatta bugün burada grevdeyiz.
Eski fotoğraflara baktım bugün, mezuniyet günü ellerimde balonlar ve kafamda kepimle nasıl mutluyum, veya fakültenin önünde beyaz önlükle çekilmiş fotoğraflarda. Küçük bir video klip var arşivimde, adımın ilk kez doktor ünvanıyla telaffuz edilerek sahneye çağrılıp diplomamı aldığımdaki mutluluğum…
Ben fakülteye girerken yurt dışında çalışacağım aklıma bile gelmezdi açıkçası. O çok sevdiğim beyaz önlüğü giymemin yasak olacağı, “geçmiş olsun” cümlesinin eksikliğini çekeceğim hiç aklıma gelmezdi.
Kolay bir şey değil evini, yuvanı, tüm çocukluk anılarını bırakıp uzaklara gitmek. Gidemiyorsun da zaten tam olarak. Bir yanın gidiyor, artık haberlere bakmayı bırakıyorsun, sıradışı bir huzur kaplıyor çevreni, sokağa her çıkışında “oh ya iyi ki gelmişim mis gibi ülke” diyorsun gerçekten de, ama sonra bir deprem oluyor, binlerce kilometre uzakta yatakta fetüs pozisyonunda kıvrılıp kalıyorsun, sanki orada olsam yardım edebilecekmişim gibi bir his ve dayanılmaz bir suçlulukla.
Bugün o kadar uzak hissettim ki kendimi ülkemden, o gündemden, 4 sene önce mi ne entrylerimi silip çekip gitmiştim, tekrar girdim buraya, sırf Türkçe bir şeyler yazayım diye.
Kolay bir şey değil gitmek, sözlük, klasik “ülkemiz cennet de kurulu düzenimiz var” tribi yapmayacağım, ne zaman tatile gelsem ve ailemle akşam yemeğinden önce haberlere maruz kalsam içim acıyor.
Düşünüyorum, tüm politikayı ve toplumsal yozlaşmayı unutup sadece hekimliğe odaklandığımda bile o kadar saçma şeyler vardı ki benim kararıma etki eden. ben gitmeye karar vermeden önce bu nöbet sonrası izin zorunluluğu getirilse bu kadar emin olur muydum acaba kararımdan? Veya mecburi hizmet gibi insan haklarına aykırı saçma sapan bir uygulama olmasa insanlar biraz daha az yok sayılmış, biraz daha fazla önemsenmiş hisseder mi kendini?
Burada gerçekten önemli olduğumu hissediyorum. Odaklanamadığımı fark eden konsültan “gidip evden yaz istersen epikrizi?” Dediğinde, kıdemli asistan “yorgun görünüyorsun, hadi sen eve erken git ben bunu hallederim” dediğinde, biz gümbür gümbür greve giderken sağlık bakanına afra tafra yapıp pankartlar açıp yürüyüşler yaptığımızda etrafı toma’lar değil kameralar sardığında.
içim buruk sözlük, ailemi özlüyorum, beyaz önlüğümü özlüyorum, kendi dilimde konuşmayı özlüyorum, çocukluk arkadaşlarımla iş çıkışı kahve içebilmeyi özlüyorum.
Ama mobbing’i özlemiyorum. Saygısızlık, şiddet ve nefret dolu bir ortamda ruhumu korumaya çalışmayı özlemiyorum. Mecburi hizmet korkusunu özlemiyorum. Antisosyal / narsistik kişilik bozukluklu hocayı şikayet ettiğimizden korkuyu, görmezden gelinme ve sonundaki çaresizlik duygusunu özlemiyorum.
Şu an burada yapayalnız ve sessizce tıp bayramı kutluyorum, sevgilim yanımda ps5’a gömülmüş durumda, kedim camın kenarında mışıl mışıl uyuyor, hava bulutlu, ben sessizce evimi özlüyorum. Ben Türkiye’de bir daha doktorluk yapacağımı sanmıyorum sözlük, benim için çok geç, artık ne de olsa burada kurulu düzenim var hehe. Ama gerçekten de kalbim meslektaşlarımda, umuyorum ki değerinizi anlarlar, umuyorum ki çalışma şartlarınız düzelir ve toplum bir hekimin kolay yetişmediğini, bir hekimi kaybetmenin ağırlığını anlar. Umarım bu seçimde bir şeyler değişir.
Ve eğer okuyan olursa, lütfen Türk doktorların değerini bilin, ingiltere’deki sistem ne zaman doktora ihtiyaç duysam kafamı duvarlara vurmama sebep oluyor. Burada benim kendimin hekim olmama rağmen gavur sevgilimi kolundan tutup Türkiye’ye getirip uzman doktora gösteriyor olmamın, hamile kalan Türk arkadaşlara verdiğimiz en büyük tavsiyenin “mutlaka Türkiye’de doğur” olmasının, Türkiye’ye gidince düzenli kullandığımız ilaçları yazdırıp depoluyor olmamızın, Türkiye’de çalıştıktan sonra buraya gelen doktorların havada kapılmalarının bir sebebi var. Kaos içinde büyümüş, terörizm, bombalar, depremler görmüş, 36 saat nöbetlerden sağ çıkmış canavar gibi doktorların pratik zekası ve işbitiriciliğini açıkçası ben buradaki sistemin mıymıylığını görünce anladım.
Umarım değeriniz bilinir, hayatınız güzelleşir. Ama diyelim ki siz de benim gibi umudunuzu kaybettiniz, buyrun ingiltere’ye bekleriz. Zengin olmazsınız burada, yıllarca kira ödersiniz, sonra mortgage derken hayat geçer burada da mütevazi bir hayatla. Ama huzurlu ve güvende olursunuz. isterseniz haftada 3 veya 4 gün çalışmayı seçebilirsiniz. Sağlığınız elvermiyorsa nöbet tutmayabilirsiniz. Akşam 5 dedi mi çıkar gidersiniz ve kimse size mobbing yapamaz. Kimse özel telefon numaranızı talep edemez, haftada 48 saatten fazla çalıştırılmanız yasa dışı olur, birisi size baskı yaparsa hemen şikayet edebilirsiniz dinleneceğinizi bilerek, iki katlı üç odalı minik bir arka bahçesi olan kırmızı kiremit bir ev tutarsınız büyük ihtimal, yılda 5 buçuk hafta izniniz olur ve saçma sapan haftasonlarının izinden düşmesi gibi şeylere maruz kalmadan yaşar gidersiniz. Açıkçası bu propagandada amacım çok bencilce, çünkü Bir sağlık problemim olduğunda ve Gp surgery’mi aradığımda karşıma bi Türk doktor çıksa, yapay yapay “it must be difficult, I’m sorry you Feel That way” demek yerine leb demeden leblebiyi anlasa oooh daha ne isterim ki.
Neyse, yaptığım geyik bir yana, Umarım Türkiye’m sizi kaybetmemek için gereken her şeyi yapar. Tüm meslektaşlarımın tıp bayramı kutlu olsun.