gerçek bir sahtekarlığın gerçek hikayesi olan sıkıysa yakala filmini bilirsiniz.
başrollerini Leonardo DiCaprio ve Tom Hanks'in paylaştığı film.
Christopher Walken burada tom hanks'in babası rolünde. filmin bir bölümünde geçen replikte dicaprio babası walken'e araba anahtarı uzatıyor ve baba sana araba aldım diyor.
babası kabaca tarif etmek gerekirse bu arabaya binemeyeceğini, maliyenin peşinde olduğunu ve onlara hesap vermek durumda olacağını, arabanın kaynağını araştıracakları için kendisinin mal beyanı sahtekarlığı veya oğlunun dolandırıcıktan içeri gireceğini söyleyip arabayı kabul etmiyor.
senaryoyu yazan jeff nathanson bu repliği bir film, görsel şölen, zaman öldürme aracı, güzel sanatlar içinde bir öğe olarak değil, bir sistemi anlamanız için kaleme aldı.
amerika'da (aslında çoğu ülkede) böyle büyük felaketlerde rolü olan insanların ve şirketlerin oturma organından kan alırlar desek yeridir.
ne olmuş ki canım çürük bina yaptıysam, depremde insanlar ölmüş ise 3-5 sene yatar çıkarım diyen insan dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun bulunmaz. hele ki ölümlerde çöken binayı yapan çıkıp vicdanım rahat diyemez, dedirtmezler.
derse ne mi olur?
bilerek ve isteyerek suçu işlemiş olur ve onu savunacak avukat anca devletin atadığı avukat olur.
neyse, konuya döneersek...
sigorta şirketleri (gayri menkul, sağlık) başta olmak üzere fedaral hükümet o enkazda çalışan iş makinesinin, enkazı taşıyan kamyonun, amelenin işçinin parasını bile tahsil zararın tanzim yoluna gider.
bitmez, yıkıla bina ile oluşan toz yüzünden camı bahçesi kirlenen komşunun evinin bahçesinin temizlik parasıyla, arabası tozlanan komşunun aracını yıkatma parasının bile peşine düşer.
binayı yapanı, denetlemeyeni, izin vereni, göz yumanın hayatını bitirirler.
yok öyle 15 yıl kaçıp yargılanmayıp sonra ülkeye geldiğinde dava zaman aşımı olması.
kimse federal bütçeye (vergi ve bütçeye ek yük getirecek zarar-giderlerin tahsilatı açısından) tırnak atamaz ve davalar shutdowns olamaz.