tanım: içinizi ısıtırlar, gününüzü güzelleştirirler, yaşamaya ikna ederler.
türkiye bu kadar güçlü değilken, havalı devasa yapıları yokken ancak insanlar birlik halindeyken, tek yürek olmak için felaketler yerine milli maçların, milli bayramların yeterli olduğu yıllarda üniversitede tanıdım bir tanesini.
çok güzel gülüyordu. bana da gülse keşke dedim, önce bakıştım, sonra konuştum, sonra daha çok güldürdüm onu. öyle çok güldü ki gözlerinden yaşlar geldi. "çok güldük, ağlamasak bari" dedi.
o güldükçe ben de güldüm. sonra o güzel gülüşü herkesle paylaşmak istemediğimi farkettim. neden herkese gülüyordu ki? sadece bana gülmeliydi. neticede onu en çok güldüren bendim.
sadece bana gül dedim, sevmişti, kabul etti. dışarıya karşı tedirgindi. tuttu kahkahalarını. mahçup gülümsemelerle bastırdı duygularını. ama baktım ki artık bana da eskisi gibi gülmüyordu. kızdım ona. neden gülmüyorsun dedim?! artık güldüremiyor muyum seni?
gülme demiştin dedi, bilemedim dedi.
sonra hüzünlü bakmaya başladı gözleri. anakra'nın soğuğunu ısıtamaz, istanbul'un nemini kurutamaz oldu eskisi gibi.
gülmeyi de kesmişti. ben ise haklıydım. sadece bana gülemiyorsa, gülmesindi.
yine beni dinledi. gülmez oldu. birlikte somurttuk. öyle güzel öyle başarılı somurttuk ki, işleri büyüttük zamanla, bağırdık, çağırdık, ağladık. adına da tutku dedik.
beni hep sevdi ama beni hiç güldüremedi. ben ise onun gülşünü çaldım. sonra farkettim ki ne çok benden var bu ülkede. önce gülüşlerimiz gitti, sonra bayramlarımız, sonra heyecanımız, en son birlikteliğimiz. biz ayrıldık. hepimiz ayrıldık.
ben somurtmaya devam ettim. ama o bir daha eskisi gibi gülemedi.